Birlik İlmi
  İMPARATORLUK 19, 4. AKIŞ 1. BÖLÜM
 

10.OCAK.2018 TARİHLİ İMPARATORLUK 19

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ – 1. BÖLÜM

Tahditsiz bir çalışma olduğunu, bu mecliste yapılan çalışmanın herkesçe bilinmesi gerekir. Beşere, hakiki ilim gereksizdir belki… Ama Bu Meclise, gerekir.

Bütün kötülükler, bütün kürzi kapılar, hepsi, hepsi kodlanabilir. Ama Bu Meclisteki kodlama, ayrıdır. Bunu size, izah etmek istedim.

Birlik kalemi olarak yaptığımız bu kodlama işlemi, haliki Hak olanın kelamıyla gerçekleştiğinden, burada yapılan, her insanlık kalemi için gerekendir.

Sistem, Nizam ve Düzen gözü gördüğü zaman kendi yoğunluğunda, bütün kötülükleri aşabilenler, hak ettiklerince, kendileriyle, bu çalışmaya dahil edilirler.

Bir tek insan, kelama hak olup, indi. Kili, Alemler’in ilmi diye dilleyenlere dedi ki “sizler, kendinizi dinleyin”... Hani nerede, o kil?.. Kelama, hak mıdır?... Kelam mıdır?... Hakiki midir?...

Ve bunu anlayanlar, sorguladılar. Nereden geldik?.. Nereden kalem olduk?.. Nereye hak olup varacağız, diye?.

Bir tek Mikail kuranı, hakiki keram; Medine’ydi... Medine; insanlığın kelamıydı. Orada mutlak kullar vardı. Ha diyeceksiniz ki “Muhammedin ilmi mi?”... Hak kapıda Muhammet vardı orada… Ama o koordinatta Muhammedin örtüsünü örtebilecek, yoğun ilim kapıları da vardı.


Bütün bunlar hiç ama hiç dillenmedi, dünyada. “Sahra” dediğiniz, bir yaşam. Ve bu sahranın sistemi, hepsi kelam ama sahrayı anlamadan, hak olup, kelam etmek imkanı yoktu.

Ve doğanın gücü; öz gerçekliktir, doğanın gücü… Öz gerçekliği bilemeyen, bilebilecek dillemeyen, kontrolsüzdür... Bizler, doğayla, görev taşırız... Doğanın kelamıyız, bizler. Bizler, Bu Meclis olarak muktedir insanlığın, kontrolünü kurabilecek, görevi taşıyoruz... Ama sanal boyutlarda doğa; öz gerçektir.

Doğanın öz gerçek olduğunu, hiçbir zaman anlamadı, insan. Ve sandı ki doğa; onun yoğunluğundan, başkasıdır.. Oyundu.. Oyundu, yaşanan zamanda. İnsan, doğadan ibarettir. Doğanın, kelamıdır.. Eğer insan, doğa olmasaydı, halik kılamazdı, insanlık onu.. İnsanlık, onu halik kılamazdı.

Ha diyeceksiniz ki “insan, insanlıktan, farklı mıdır?”.. Mutlaka farklıdır. İnsanlık, huzur veren, hak kalemdir… İnsanlık, kulluk yapar ama hak kalem olup, yapar… Ve insanlık, Süper Sistemlerin, Süper Kalemlerin ilmiyle, yarınları kodlar....Öz gerçeklik budur!.

Öz gerçekliğin, miraç olduğunu düşünenlere, miracın; Hakk’ın Kalemi olduğunu anlatmamız gerekir… Bizler, dünyanın öz gerçekliğini dinleyebilen, bir yaşam kalemiyiz... Bir yaşam kalemiyiz, biz burada… Ve bu yaşam kalemi, kontrollü ve hakiki dirilikle, çalışmalarını yapmaktadır.

“Birler Kapısı” dediğimiz, kapıya vardığı zaman insan, biliş kolları, onu karşılar… Orada kendisine, biliş kalemleri iner. Ve orada öyle çok görev taşıtılır ki saygılı olması gerekmez... Saygılı olur, saygılı olmaz… Her anda, kelam olur ve kul olur.…Öz gerçekliğini kontrollü olarak yaratır.

“Dünya uzan bütünü kültle kodla” denilen, bir yaşamdan, ibaret değildir. Büyük kötülüğü önleyebilenlerin, koruyuculuğunda kodlanmıştır. Dünyanın eli, insanın elidir... Dünyanın öz gerçekliği, insanın, öz gerçekliğidir… İnsan, doğanın elidir ve doğanın örtülerini örtebilen, ilim kalemidir.

Ama insanın, darı bolu bilmesi de gerekir. Bu nedenle, doğanın kült olduğu bir yerde, insan, görev taşır… Burada oluş sebebi, budur.

Beden, insanın ekmeğidir. Ama ikmal tamamladığı zaman, o beden, kelamı da olacaktı….. Ve OL’du!.

Dondurulan birçok yaşam kalemimiz oldu, dünyada… Bunların ruhları yoktu... Çorbaları yoktu… Muhammet gibileri muktedir kelamı, halik kılarak, yarını kodladılar… Ve doğanın gücünü, hak kullukla kodlanarak, yoğunluğa alıştırdılar, ilmi... İlmin yoğunluğa alıştırılmasıyla birlikte yoğunluk, kelamı tohumladı.

Medine de et, kemiktik... Burada da et, kemiğiz. Burada oluş sebebimiz; hulusi kalemin, halik kelamının, ekmeğe indirilmesidir.

Döndün, dünyayı seyrettin.. Ne vardı, dünyada? Şarkılar vardı. Döndün, öyle çok çalıştın ki bütün kötülükleri aşacağını, sandın.. Hırsın çoktu. Çoktu hırsın… Kuranın da kelamın kodlanmamıştı.

Buyur, öyle çok, öyle çok çalış ki altın ışığın, gözün gördüğü en büyük kübrayı, kök gerçekliğinle dürümlesin.

Benim elim, dünyadadır, unutma.. Ben, hep dünyayla, kodlama yaptım. Benim elim, yarındadır, unutma… Ben, bu dünyayı, ölüler diyarı diye dilledim ama başım hiç ama hiç diriliğin dürümlerinden, ayrışmadı.

Benim burada olma sebebim; sahra olan levhiyi kodlamak içinde, kodlattırmak içinde, önemli ama… Asla kıl ince olan o yoğunlukta, ilmin kelamındaki o yaşamda, hata yapmadım...Bir tek insana, görev taşıdım... Başımı eğmedim...

Devamı 2.bölümde

https://vimeo.com/250568432
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 9 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol