Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (1), 6. AKIŞ 2. BÖLÜM
 

28.02.2018 TURANLARIN KURANI 1
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 6. AKIŞ 2. BÖLÜM

Dünya muktedir bir dürümde herkesle kodlama yaptıkça herkes dünyayla kodlanacak ve doğan gür ilim daha yüce bir ilmi kodlayacak.

Bütün köklerimiz buradadır. Dünya insanlığı yeryüzünün en ve boydan ibaret kalmadığını anlayacak. Artık bu dünyanın ruhu farklı bir çatışmayı dürümlere indirecek ama bu çatışma şafağın şevkiyle olacak ve ayrı gayrı gözetilmeyecek. Ben şu millettenim, sen şu millettensin bitirilecek bunlar. Biz hepimiz insanız” denecek. Ve bu dendiğinde kontrol sağlanacak.

“Biz dünya insanları” denilecek… Sen Arap, sen Türk, sen İngiliz, sen Fransız bitmiştir bunlar canlar, bitmiştir… Ve bütün köklerimizde bu var.

İnsanlığın en eskisine gittiğiniz zaman, en eskide bir tek kalem vardı. Bu bir tek kalem, ATEM’di!... Atem dediğimiz, hakiki levhiydi. Sanmayın ki dünyada farklı planetlerin kodları vardı, bunların hepsi yanlış bilgilerdi… Dünyada bir tek Atem vardı ve “TÜRKO” dediğiniz o yaşam kodu; tek hak ilminin diliydi!... Başka bir dil yoktu…

Sanmayın ki bizler insanlığa dert olmaya geldik, ilim olmaya geldik!... Ve herkesin daha iyi bilmesi gerekir ki Atem demek Tanrı demektir!... Tanrı demekse; kare küre değil, ümmet demektir!... Ümmet ne diye sorarsanız? Kübradır…. Ve sizler “dünyadır yüreğimiz” dediğiniz zaman, bu dünya sizleşir ve size göz olur.

Diyeceksiniz ki; farklı tipler var yaşamda… Kimi esmer, kimi sarışın… Peki bu neden kaynaklanır? İnsanlık kelama teknik kodlarla iner, her bir kodda farklı lekesiz insanlık kodları var. Birinde sistem nefestir, diğerinde sistem hakikiyettir, bir diğerinde ise kolluktur ama hepsinin formu farklıdır.

Ben dünyaya eşya diye geldim, bakınız çevrenize her bir forum farklı bir levhidir. Ve sizler ben Atemden doğdum ama farklıyım diyemezsiniz. Biz olarak doğdunuz, insanlaştınız ve yol oldunuz. Çok mu zor anlamak!?... Kimi çekik gözlüdür, kimi siyahtır, kimi beşere kalem olmuştur, akıl allın kapısıdır ama hepsi ayrılık tohumları olarak değil birlik tohumları olarak doğmuştur.

Düne göre çok farklısınız bilirim, algılarınız da farklı ama daha önce çok daha önce Tanrılık kalemleri olarak doğdunuz ve sonsuz sırdınız. Birçoğunuz sorgu sual eder, Hindistan’daki benle farklı mıyım ben diye!?... Yada Afrika’daki benle farklı mıyım diye?... Saklı tuttuğum bir bilgi var ki size bunu da söyleyeyim.

Hindistan dediğiniz o yaşam, BİSUİ’nin kültünde koruyucu bir sahraydı ama ne oldu bilir misiniz? Orada yıkılanlar oldu, kısırlaşanlar oldu, dünyanın ruhu olanlar orada toprağın toplumunu kontrol edemediler. Ve çektik yolcularımızı çıktık, bundan sonra orada Mustafalar yollarını kaybettiler. Mesihler yoktu orada, sonra ruhlar kontrolünü yıktılar.

şte yağan yağmurdaki kısırlaşma buydu. Ve değerliler işte, MU kıtasının söz ettiğim o yoğunlukta kontrolden çıkışı gerçekleşti. Mu kıtasında şeytanlık değildi olan, şafaktı ama hakkın kapısı kapatılmıştı. Ve toprağa inenler dediler ki; “bizler Lütfi kapılardan geçelim ve ortak olalım o yoğunluklara”… Nereden nereye vardık bilseniz, çok huzurlu çalışmalar yaptık. Daha ötelerde bitişkenlikler oldu ve dirilikler oldu.

Mu kıtasının kodlanmış topraklarındaki levhi kayıtlarda şarkılar okundu. Bugün Mu bizimle!... Ne oldu bilir misiniz orada?... Uzun çok uzun bir süreçti o, kendini dinleyenler ve dilleyenler Mikail kübrasında kelamı kodlayacaklarında kontrolü kuramadılar. İşte yarınlarda kuran olamayacaklarını dileyenler, yeryüzünün görevini bitirdiler ve kendi rüya boyutlarına çekildiler. Sadece olan bu değildi, kısırlıktı kelamda ko sistemine gök sözcülüğüyle inenlerin yapabildikleri.

Değerliler, Mu kıtası muhakemesi Kübra olanlarca dillenebirlirdi belki ama sahra olarak dillenmesi sorumluluktu, dünyanın ruhu ortak oldu oraya, işte yoğunluk arttı ve bu gün bu yoğunluğa inebilmeleri sağlandı.

Bugün Mu kuranları bizimle oldular canlar… Mu kuranlarının bizimle olmaları bizleri mutlandırdı. Siyahtan öte bir siyahla kodlama yapan onların, yasaları koymadaki kırıcılıkları kontrollerini kaybettirmişti. İkmal tamamlayanlardı onlar ama ruhlarında kontrol kalmadığından geçişlerini yapmadılar ve kendi rüye boyutlarına çekildiler.

Daha sonra ne oldu bilir misiniz?... Hepiniz net bilirsiniz ki; “ATLANTİS” denilen bir kıta vardı. Atlantis dendiği zaman çokları bu kıtanın mutlak kuranda kodlayıcı olacağını düşünemedi. Çok huzur bozuldu yine, çok… Yaradanın tınıyı duymasıyla birlikte teknik tohumlarını kodlamaya kalkması mutlaka ocakların yanması anlamına gelmekteydi ve Rahman olanın kelamı kontrolü kodlayamadı ve bütün kötülükleri yaşama çaktı.

Sizler daha neler dinlemek istersiniz, size her şeyi anlatabilirim ama bugüne gelelim. Biz bugün buradayız, çok özel bir çalışmadayız biz bugün ve bu çalışma hepinizin kelama inişidir. Bu çalışmada bizler bütüne hizmet ediyoruz ve bütüne hizmet ederken de kendi rüya boyutlarımızı kültü olan bilişkenlikle bu yoğunluğa indik ama rüya boyutlarından indik. Daha özel bir dünyanın ruhu için… Çok mutluyuz ki sizinle olabildik. İmparatorluğun gözü sizin gözünüz ve yüreği sizin yüceliğinizdir bunları görebildik. Saltanat size sizi anlatmaya geldiğinde siz ona sizi dillediniz ve dediniz ki; “biz sizi size verdik, siz kendi yüreklerinizi hak edin”…

Muktedir olmak buydu, “benim ismim insan” diyebilmek… Ve “benim ruhum akıl” diyebilmek… Emre itaat etmeden emir vermek… Ve demek ki “ben sen, sen bensin ama senin ruhun benim ruhumdan üstünse geç ve benim ruhumla dillen”…

Bizler doğan dünyanın kulları olarak bu çalışmada her şeyi hak etmeye çalıştık. Az öz bilgi vermedik çok bilgi verdik. Sultanların sistemleşmesinden öteye geçtik ve yarınları kodladık. Kibri aşanlarla çalıştık, kibri aşamayanları mutlak kuranda kelama kaynak yapmak istemedik. Et kemik olan bitişkenliğimizle kendi yüreklerimizi dilledik. Su altının kulluğundan öte bir kullukta mutlak kuranları tohumladık.

Şikayet mi ettik? Asla ama cennetin can kalem olduğunu, mutlak kuranın kaynak olduğunu ve bütüne hizmetin herkesin kendi yüceliğinde var olan milat olduğunu bildik. Bu milat ilmin miladıdır canlar.

Kasalarımız ilimle doldu, şu andan itibaren daha yoğun bir dönenme geçiyoruz. Bu dönem herkesin insanlaşabileceği bir dönem olacak. Koruma altına aldıklarımızın muktedir olabildikleri sürece bizle olmalarına izin verebiliriz ama ölü bir planete Kübra olmak için gelenler mutlaka kontrol kurmalıdırlar.

Büyük kök akıldır, bu kökün gök sözcülüğüyle dürümlendiği bir dilde her şeyin daha yüce olmasını bekliyoruz.

Kusur aramam dünyada ama kusur yapanı da bu çalışmaya almam, bu da kesindir. Eğer bir can kendi yoğunluğundaki kusurla burada olacaksa iznim yoktur. Mutlaka bunu da anlatmalıydım ve anlattım.

Bir kelam, bir kalem, bir yaşam; biz olmadan burada olamaz. Daha önemlisi ben seninle olurum ama bu bir lutuftur, senden öteyim diyenlerinde, dilinde dürümleri ve bütünlüklerinde Kübra olan kelamları öz kelimeleri kontrol edemeyeceğinden bizle olmaları imkanı yoktur. Kontrol dışı bilgim yok diye sürekli tekrarlamamın nedeni de budur.

Kantara insanı koymam ama bilirim ki; insan kontrol dışı çalışmalarla da o kantar olmaya kalkar. İnsana ben arzın gücü demem ama aklın kültü olmasını beklerim. Eğer bir insan kendini doğan güç diye dilleyecekse, kelamı Halik olmalıdır. Bire hizmetçilik budur…

Şimdi, deve kalkıyor; buyurun deveye, kim deveye binerse kelama biner, kim deveye bilgi ilmiyle dilli olarak, ilmi olarak inerse; kendine biner!...

Biz bize binenleriz ama kimse bizi dinlemezse; kelam biz olmadan kelam Halik olur ve onlar kendi yaşamlarına, kendi yüceliklerindeki o yüreklere inerler. Hadi buyurun bilin, kimseyi kınama niyetim yok ama biz olmadan bir olunmayacağını da bilmelerini dilerim.

Borç ödemem artık iyi bilinsin!... Çünkü ben değil, dünya benim yoğunluğuma borçludur, bu kesindir! Ayrılık gözetmem ama ayrılığı gözetende kelamım kontrol kurabilir, şimdilik bu!

https://youtu.be/GUUQhYCNoM8

Süper İnsanlık Realitesi

 
  Bugün 36 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol