Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (7), 4. AKIŞ 1. BÖLÜM
 

11.NİSAN.2018 TARİHLİ TURANLARIN KURANI (7)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 4. AKIŞ 1. BÖLÜM

Tahtınızı kodladığınız zaman hepiniz, kendi yüceliğinizi dilleyebilirsiniz orada. Bünyeniz ilmi kalemleri kodlayacak dürümde ise, kelamınız kodlanabilir. “Mushaf kapılarınız”ı hak edip ağır ağır açıp kendi yüreğinizi dilleyebilirsiniz.

Dünya dürümlerinde bütüne hizmetçiliğiniz olabilir. Başınızı eğmeniz istenebilir ve yoğunluğunuzun kontrol altında olup olmadığı hakikiyetinizle anlaşılabilir.

Deliler, diriler, bilgi kalemleri bütüne hizmetçiler… Öksüz müler? Sözleri sesleri var mı? Bütüne hizmetçi miler ve yoğunluklarında koruyuculuk var mı? Buna karşılık, “kelam” ederek şunu söyleriz ki kendi yollarını kodlayanlar her anda mutlaktırlar ve toprak topluma “tohum ilmi”yle dilleyişlerini dinletebilirler.

“Neden dünya kontrol edilemedi?” Diye sordu. Dümenin başına insanı oturtmadık da ondan. Eğer insan dümenin başına oturtabilseydik, kendi yoğunluğunu kodlayabilirdi.

“Dün daha kötüydü, bugün daha da kötü olur.” Dediler. Dün kök sessizlikleri dilledik. Bugün “doğal dünyanın kuranı” olduk ve yetkin kapılarda bütüne hizmetçilik yapmaktayız. İnsan sıhhatli olsun diye yaptık tüm çalışmaları… Ama insan sınırlı kaldıysa, “sahra” olmadığından değil, “hakim” olamadığından kaldı.

Bütün kötülükleri yapanlar, bütün köklerin kök kelamlarında “kalem” olmadıklarında yaptılar aha o yaptıkları kendi yoğunluklarında kontrol altında tutuldu. Çok kuru bir dünya dedi biri öteki dedi “ama kontrolu var.” Yalan…Yalan her şey yalan… İlim kalemleri bütüne hizmet ettikçe, kodladıkları tohumlarda “mutlak kuran” oldukça, Yaradan olup yarattıklarında kontrol etkinliğini hakim kıldıkça, yaşam daha güçlü olacak ve o yaşamda “mutlak” olanlar koruyucu olacaklar. Öyle mi?!

Peki, koruduklarınız ZAHAR olabilecek mi? “Kara ışık”ta “mutlak” olabilecek mi? Yasa koyucu der ki “ol.” Ya KA HA, olan ne der? “Oğul sen kelam ol, son sözü söyle mutlak ol. ‘Ol’ diyen, kelamda kalem olsun, mutlak olup kodlansın ve daha sonra kendi rüya boyutlarında müsih olup, kök kalemi muktedir kılsın ve kendince dillensin.”

Daha evvel dünya yolu, Allah yoluydu. Şimdi artık, dünden ötelere varıldı, Allah kelam ve Allah hakim oldu ve dünya yolu muktsdier olanın mutlak kuranı oldu…

“Oyun bu… Oyun.” Bunun dönüp dönüp söyleyene deyin ki “ete giren kim varsa hakim olup kelama kendi rüya boyutlarının kodlarından öteye ve muktedir olan ışığa girebilirse, kayıt dışı bilgilerini kontrol eder ve som altın ışığını toprak topluma kodlar, kendi yolunu bulur ve müthiş bir islah olucu, halik olabilir. İslah olucu halik, kendi hakikiyetinde, kendi rüya boyutlarında kodlama yapar ve kendi dilinde, kendi diriliğinde islah eder kelamı.”

Kelamı ıslah eden, kalemde “kelam” olur ve “mutlak” olarak kendi nefsi KAHA olan levhi kaydında kelamı “mutlak” kılar. Mutlak kılınan kelam mukeddimede (Ziyaretçiler ses kırılması yaptılar.) Kutsal ışık olur ve o yol mutlak kalemin kulu olur.

Canlarım, “sahra” sizin yüreğiniz, bunu iyi bilin. Sahraya inin ve deyin ki “ben insanlığın ilmiyle geldim.” Doğal dünyanın kulu olun ve deyin ki “ben mutlak olup geldim.”

Unuttuklarınızı bilin ve hak edip dilleyin ve deyin ki “ben cemaat olup cevhere indim.” Ve yine deyin ki “ben kendi yolumdan kendime vardım.” Daha önemlisi deyin ki “aslı olanın, aklı olur. Aslı olmayanıni hakkı dahi olmaz. Kimin aslı yok ki!? “

Bilge kalemlerim bütün kötü niyetlerinde “kaynak ilim”in kırıcılığı vardır ki onları biz kontrol etmeye niyetlenmedik.

Atlanta Ata Kalemi olarak atiyi kodlarken insanı kodladık. Onların ruhları yoktu, ruhun kulu olmalarını diledik. Ve şimdi artık çan çaldı. Kim haketti, kim hakk oldu? Kim hasat oldu? Kim kul oldu? Kim bugün, burada mutlak olabildi? Ve kimin ilmi daha güçlü oldu? Bunca çaba niçindi? Kimin kimden ayrıldığı? Kimin kimi kontrol etmek istediği? Kimin kendini haketmeye çabaladığı mutlaka bilinmeliydi… Ve biz onları dinledik. “Öz gör” olan, “özgörev olan, “öz görçek” olan her şeyi hak ettik.

Çarıp… çarıp.. çarıp (Ziyaretçiler yine ses kırılması yaptılar.)kırılanlar, hepsi kırıldı… Öz gerçeklik budur.

“Daha da önemlisi kıran, kırılır.” Yakıştı mı insanlığa bu? Yakıştı mı? “Kıranın kırılması” yakıştı mı insanlığa? Eşyada bu olur. Öyleyse “olmadı” diyelim. Kırılan yok.

Kırtasiyecilikle çalışanlara bunu söyledim, “kırılan yok.” Her şey, her şeyin kuranı oldu.

(Devamı 2. bölümde)

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ


https://www.youtube.com/watch?v=rynzK1PoXyI&feature=youtu.be
 

 
  Bugün 475 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol