Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (6), 1. AKIŞ
 

4.NİSAN.2018 TARİHLİ TURANLARIN KURANI (6)
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ

Yasa kodlamaları yapılarken bugün burada, “mutlak kuranlar”ın da dürümlere “kelam” olup inmelerini bekledik. Kemal Atatürk’ler mutlak kuranlarını tohumlara çekerek “birlik kalemimiz”le bitişken ve hakim olarak bizimle çalışmaktalar.

Unutulan ne varsa “mutlak kuran” olanda “kalem” olup kayıtlara iner. Bugün biz bunu yapmaya çabalayacağız. Her şey, her şeyle meknuz kodların tohumlara indirilişi, kayıtların toprak oluşu ile muktediriyetin kelam oluşu sayfalanabilir. Her şeyin her şeyle ilgisi mutlaktır.

Ala, vere görev taşıdık biz hep… Akıp geçtik ve dürümlerde bütüne hizmetçilik yaptık. Kaçıp gidenlerin mutlak kulluklarında toprağa “tohum” olduk. Öz görevlerini kontrol altında kayıtladık. Çamur yoğuranları kelama “kalem” yaptık. Hepsi kendi yüreklerini buldular.

“Benim adım nezir (kul)…” diyerek geldiler. Hepsi buraya kendi yoğunluklarından geçip gelecektiler ve geldiler. Altın ışığın gücü bütüne hizmetçilik için buradadır ama “aklın kalemi” de buradadır ve diri olan herkes buradadır.

Müsterihiz ki dünyanın ruhudur insan… Hasatı yaptık. Deliler, diriler ve bütüne hizmetçiler burada bütüne hizmet için mahkumiyetleri olsa da “kati kodlar” olarak kayda inecekler.

Herkes kendi rüya boyutlarında kendi yoğunluklarındaki kodlarla kaleme inerken, kendi ruhi sahralarında mutlakiyetlerini kodlayacak gücü dürümlere indirebilirler. Ve verdiğimiz her bilgiyi anlama imkanları olması da “aklın tınısı”nı duyabilirler ve “kuran” olup mutlakiyette tohumlarını kaleme çekebilirler.

“Edep…” dediler. “Edep!” Aha bu. Perdeyi kaldırdık ve baktık kimmiş bunu diyen diye. Ete girmiş, bilişi kodlayan, rüya boyutlarındaki kutsal tınıyı tohumlayan biri. Kimsin, nesin bilirim. Kayda inmeye çabaladın ve sana “ilim” öğretmek istediğimizi düşündün. 
Beden alanların kimseden kimse ile, öğrenecekleri hiçbir şey yoktur. Bu kesin. Herkes kendi bilgisini, kendi yüreğinde tahditli olsa da bulur. Ama biz gelip bizimle dilleşmek farklıdır.

Biz seni sana verdik ve dedik ki “kendini haket.” Ve kendi rüya boyutlarında “kutlu kalem”i al ve kendinden kendini kodla. Ve dinledin… ve dürümlere indin… ve sorguladın. Sonra doğum, ölüm hadisesine baktın ve dedin ki “dünyanın kuranı ilimse, ben o ilmi nefes ile hakedebilirim. Öz gerçekliğim budur.” Dedin. Öyle çok öyle çok kodlama yaptık ki dünyada…

Kini kaleme indiren, kelamı kulluk tohumlamasıyla kodlayan, karanlığı aydınlığa kayıtlayan çoklarıyla bu çalışma devam edecek… ama “ben sessizim ve dürümlerde ilmim yok” deyip de mektup okumaya kalkanlara sözüm şudur:

Senin mektubun seni diller. Ödev değildir mektup senin yüreğine… Sen seni kendi yüceliğinden dille, başkasının sana seni anlatmasına imkan verme. Eğer sen bunu yapacaksan, patlatılan bir KAHA olabilirsin. Bilişin kelamdaki kutsal tehdididir bu, sahranın patlaması… Ne demek bu anlatayım:

Biliş kodlarıyla kontrol kurulan bir ruhtur “kervan”. Orada mutlak olan bir “kalem” vardır ve onun tohumları vardır. O tohumlar, fatih olup bütünün kübrasında kelamı kontrol altına alırken, her şeyin üstü olan ilmi kendi tohumlanışıyla kodlayarak “kalemin kalemi” olur ve her anı mutlak kılar.

İşte o anların mutlakiyetindeki kayıtların tümü bir “balon” gibidir, muktedir bir balon… ama öylesi bir balondur ki o geçişler kodlanarak yapılır oraya. Ve kontrol kuranlar, “mutlak kuran” olup oraya inerler. Ve her şey o balonda mutlaktır ama Sualtı’nın kulluğunda orası yoğun bir ışık halindedir.

İşte o yoğun ışığın mutlak kaleminde, mutlak olmayanların kodlama yapmaları durumunda, kursaklarında kalır ilim… Kayıt kırılır… Yoğunluk kusurlu hale dönüşür… Ve yoğunluğun kodlanışı kısırlığı kodlar… Ve o biliş kodlarıyla tohumlanmış o yüce balon patlar.

Değerliler, Sultanlar, size bilgi vermeye çalışırken bu bilgilerin kontrollu olmasına özen gösteriyorum. Ve benim verdiğim bilgilerin hepsi diri olanların verdiği “ilmin kalemleri”nin kodladığı bilgilerdir. Bütüne hizmet ederken de bu böyledir. Emin olunuz ki verdiğim bilgi “mutlak” ve “hakikidir”… Ama hiçbir zaman bu bilginin kodlanmış halini düşünmediğinizi görüyorum.

Eğer bu bilginin kodlanmış halini düşünebilseydiniz, bilgi sahrasını anlayabilirdiniz. İşte o bilgi sahası, küre halindedir ve tahditsizdir. İşte o kürenin “KUR SA Sİ KA HA” denilen işçiliğinde “insanlık kodları” bulunacak. Sizlerin göreviniz bizleri kodlamak… Ama bizim görevimiz de sizle olmak. İnsanlık boyutları bunu anlayacaklar, çünkü hepimiz hepinize bir “tek” olarak bütüne hizmet edebiliriz.

İslam’ın kaptanlığında kelamı kodlamak da budur. Şu ana kadar yapılan çalışmaların “Türkiye çatışması”na sahne olduğunu görmekteyim. Ama bu çalışmaların daha yüksek bilişi kodladığında tüm insanlığın çatışmasını sağlayacağı da kesin. Bu çatışmalar kati kodlamalarla “mutlak kuranı” tohumladığında artık her şey “kült” olacak… Ve kültün oluşması bütünün gücünü artıracak.

Bütünün gücü arttığı zaman, kontrol dışı bilgiler mutlak kuranda kodlanacak ve toprak toplum tarafından kodlanmış halde kontrol edilebilecek… Ve bizler düren, dürülen ne varsa her şeyi hakeden ve yarınlara kodlayanlarız. Yaşamın kontrolü bu şekilde olmaktadır… Kan akmadan, dünyanın ruhu mutlak kuranı tohumlayacak, kan akmadan… Ama kanın akmaması mahrek’te “mutlak kuranlar”ın tohumdan kodlanıp kayıtları kelama indirmesiyle mümkün olacak.

Eski dünya, yeni dünyadan ayrıydı. Orada “dünya duranları” vardı. Onların ruhları hepimizin kuranıdır. O duranların, o ruhsuz kalanların ilimleri, bizim ilmimiz olacak. Dünya duranları, “mutlak kuran”da kontrol edilemeyenlerdi. Şimdi artık onlar yoğunlaşacaklar ve kendi ruhsal kalemleri ile bütüne hizmetçilik yapacaklar. Bizim dileğimiz de buydu.

Körü gözden, özü sözden, yarını kontrol edici kelamdan çıkaranlar, bizle olma imkanına sahip değildiler. Bedenimi “ben ‘ol’ dedim de oldu.” diyerek kodlamaktan kaçanlar, kendi bedenlerinde “ben ol dedim de oldu.” diye kodlama yapmaya kalkmaları, hasat için yetmez.

Herkesin kendi bedenini haketmesi şarttır. Ve biz bu nedenledir ki herkese kendi yoğunluğunu “hak teknik”le kodlayarak dürümlerde kendi rüya boyutlarını kontrol etmesi için ışık yaktık.

Ayrılık yok ama onların kendi ruhsal kalemleriyle kendilerini kodlamalarını bekliyoruz. Bizim aklı kalemlerimiz, onların hakiki kelamlarından çok daha güçlüdür. Onların yollarını hepimizin yoğunlukları kodladı. Ve bedenleri Medine’nin kelamından kodlanmış olmasına rağmen, “mahrek” olamadıklarından kodlanamadıklarını sandılar.

Şevkin şavkın sahrasından öte bir şevk ve bir şavk hakikiyetin tahditsizliğinde bütüne hizmet ederken, her şey daha güçlü olacak… Eminiz. Deliler, diriler ve bizler. İşte bu.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ


https://www.youtube.com/watch?v=6Y-xnm2C6BU&feature=youtu.be
 

 
  Bugün 34 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol