Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (15), 4.AKIŞ, 1.BÖLÜM
 

06.HAZİRAN.2018 TARİHLİ TURANLARIN KURANI (15)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ-1.BÖLÜM

Ağır yüktür insan, canlarım. Mesafeliyiz, insanlığa.. Herkes, biliş haline varamayacak.. Dahası, herkes hakikiyeti tohumlamayacak. “HAH”, “AHA” dediği zaman “HAH’ı” anlarlar… “AHA’ yı” anlamazlar…. Niye bilir misiniz? “HAH” dediğim zaman, sonsuzluk yok “HAH’ ta”, sınır var. Ses; kelamda kodlanır.

Hepiniz bilirsiniz ki “H” harfi, sessiz harftir.. “AH” seslidir ama “HAH” derken; “H” harfleri, onu sınırlandırır.. Ve sınır var ve bu anlatılabilir, bir hakiki ilimdir.

Ama “AHA” dediğim zaman, sınırı kaldırıyorum.. “A” sesli ve yine “A” yine sesli ve hak ilmindeki “A” hakikiyeti tohumluyor… Böylelikle kodlanmış ışık, mutlak kuranı kodlayabilecek ama “AHA’yı” hakiki levhi kaynaklar, anlatabilirler….Bunun içindir ki çokları, sahrada kodlanmış, bu sahi kayıtları, dilleyemezler…

Birlik kapımızı açtık ve dedik ki “okuyun”. Çoğu, okudu. Ama hak edip, anlamak, mutluluk, verecekti… Hulusi kapıları kodladık. “Oku” dedik. Okudu, her kim orada ise ama toydular... Okuduklarını hak edip, dilleyemediler… Çok, çok ama çok kırıktılar. Hakiki, tahditli kaynaklarda, ağır yük taşımaya, istekli olamazdılar… Ve doğanın kuranında, kodlanmış ışıkları, kayda inmedi.

“Ben dünyalıyım” diyerek, kaynağa inenlerin, bir teki bile, hakikiyeti tahditleyip, mutlak kuranı, kodlayamadı. Nesillerimizi, hak etmemiz, gerekliydi.

Doğal durağanlıktan, hasat tohumlanışına, varmalıydık. O doğal durağanlıkta, her şey her sistemde, mevcuttu ama hakkını, hakiki tahditle kodlanmış ışıkla kayıtlayan, masamıza, buyur edilecekti.

Batı ağırdı. Ama tohumları kodlanıyordu. Ya doğu?...Muhammet Kuranında kodlanacak, dürümdeydiler. Ve dinledik ve hak ettik ve dilledik… Sistemin kültü yaptık, okuttuk ve tohumladık, hepsini de. Çok mutlak kaynaklara, kalem yaptık. Nefeslerini hakikiyetleriyle dilledik.

Çarıkları, hakikiyetlerinde, kontrol dışıydı.. Çok huzur bozduklarını anlattık, onlara. Korktular. Kontrol dışıydılar. Kodladık, koklattık ama hak etmeden, Tarıkların ten olan, levhi kapılarına, varamazdılar.

Mesih olmaya niyetleri, çoktu. Kesin olarak, Mesih olmayacaklarını bilemediler. Mesih; kervana, hakim olandır. Kaynağa, hakikiyeti dilleyendir… Yarattığında, yarattığı hakikiyeti hak edip, dilletendir ama masum olmaları gerekliydi.

Ön gerçeklerini hak etmeden, masum olamazdılar. Tam tamına bir KA HA Yaşam gerekliydi, hepsine... Ve bu KA HA Yaşam, has sahrasında HA İLMİYLE, olmalıydı… Fakih olmaları da şarttı. Fakih olmaları, mahrek olmalarıyla mümkündü.

Soğuk çok soğuktu, yoğunluk. O soğuk yoğunlukta, koruyucu olmalıydılar. Karanlığı, aydınlığa tohumlamalıydılar. Yardım etmeliydiler, ilmi kapılara… Keşkeleri olmamalıydı.

“Kop ya da kop”... “Ama yine kop”. “Ama kop ki hak et” dediler…. Kopmak; umutlarını hak edip, hak olup, kaynak yapmak… Ama umutlarını hak edip, hak olup, kaynak yapmaları, kardeşlerini kontrol sahrasına, kaydetmeleriyle mümkündü.

Kördüler, kör ve köksüz. Ama güçsüzdüler de. Nesilleri, kodladıkları olmalıydı.. Koşmak, umuttu… Ama koşup, kodlanmak, hakiki ilimle mümkündü... Öz lekesizlik, gerekliydi… Kırk kapının kırkına, hakkı, hakikiyeti dilleyip, umman olmaları gerekliydi... Çarık, kirliydi. Çarık, kaynakta oğullarımıza, kodlama yapamayacaktı .... Ve topraklarını, hak etmeliydiler.

Kendi nurlarını, hak edip, kodladıklarında, ruhlarıyla mutlak olacaktılar. Kocaman bir doğa ve kocaman bir sistem ama bu sistemi, diri olup, kayıtlamaları da gerekliydi..

Kim ilimle kodlama yaparsa, öfkeyi aşıp, yapmalıydı, bunu…..Merdivenimiz, ilme dayandı ve ruhumuz, kodlandı. Şuana kadar hiç kimseyi hakikiyetiyle dilleyenlerden, hakim olup, ayrı tutmadık..

Nesiler boyu, dünyanın ruhu olacaklarını dilleyenlere, kök gerçekliklerini anlattık. Tam 2000 yıllık, dürüm kodlandı, mutlak hakikiyetimizle. Bu 2000 yıllık dürümün, levhi kapısını açtık ve mahrekimize, koruyucu kayıtlarımızı ve dürümlerimizi, Bütüne Hizmet diye, mutlak kutsal tahta, kodladık.

Şikayetleri insandanmış ama insanlık, kelamını kodlamadan, diriliği, hak edemezmiş, insan... Ya ana kapı?.. Ana kapı da ne oldu?.. Ölüler diyarı olan bu yaşam, öfkeyi aştı ve dünyayı, hak etti.

Dağlarım, ruhsal kapılar, dünyanın ruhu, insandır, bunu iyi anlayın. Ve bu ruhu, mutlak kılın. Dünyanın sultanlarıdır, insanlar ama sultanlık kodlarıyla, mahrek olmaları gerekir.

Koca bir doğa, biz o doğaya, kontrollü olarak, kaynak olduk. Koca bir sahra... Bu sahrayı, kayıtladık ve ziya olanları, kelama kalem, yaptık.

Mutlaka umutlarımız var. Ummanlara tohum olan, yaşam kayıtlarımız, oluşturuldu... Kurt; Altın Işığıyla, kurt sahrasıyla, bu dünya, kodlandı.

Önünüzde ne var, bilir misiniz?.. Sistem var. Ve o Sistem, o Kurtla tohumlanan, bir sistemdir... Biz; ona, “Bozkurt” dedik. O insanlığın gözcüsü, öz sözcüsüdür… İnsanlığı, yarınlara taşıyor, o Bozkurt, bilir misiniz?... Ve kelam hakikiyetiyle ve yoğun ilmiyle, itibarıyla taşıyor. O kontrollüdür.

https://youtu.be/W6ZHIdFSESM
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 140 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol