Birlik İlmi
  TURANLARIN KURANI (13) 1.AKIŞ, 2.BÖLÜM
 

23.MAYIS.2018 TARİHLİ TURANLARIN KURANI (13)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 1.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Koştuğumuz anda, koruma kalkar. Biz, koşanlarız. Her ana koşmaktayız. Bize koruyucu gerekmez. Biz, koşuya başladığımız günden bugüne heralar, haklar, tahtlar, hepsi kontrolden ayrıldılar.

Bizi, kim tanır?.. Kelam tanır. Bizi, kim tanır? Rahmi kalemler, kati olanlar ve mutlak olanlar, tanır. Bizi eli olanlar, öfkesi olmayanlar, tanır.

Peki, onlar, neredeler? Bellek kalemlerimiz olurlar. Hepsi bir tek birlik olurlar. Hepsiyiz, biz. Ve Bunun dışında hiçbir kuran, oğullarımızı kodlamaz.

Kardeşlerim, döl verir, yaşam... Yaşamı kuran yapan insan ama insanın döl vermesi, ruhun kuranında kodlaması ve mutlak olması şarkı, türkü değil, hakkın kalemiyledir ki o kalemi kodlamaktır, ilmimiz.

Şikayet etmişler, bizden, kelamı hakim olmayanlarmışız, biz. Hakk’ın kalemini, kodlamayanlarmışız. Yarınlara varmayanlarmışız.. Kontrol sayfalarımızda, hiç olmamış.

De ki “onlara, erdikleri yerde, bizi dinleyecek yücelikleri olmadığındandır ki bizi duyamadılar”… “Erdikleri yerde, bizi hak etmediklerindendir ki bizi, halik sayamadılar”….Yolu bulduklarında, ölüyü diriltip, geçip geldiklerinde ve yaşamı kodladıklarında, toprağa tohum olduklarında ve kelam olduklarında, gözleri görebilecek ve sahrada birlik kurduğumuzu bilebilecekler… O zaman onlarda biz ve bizde onlar, hakkın kalemi olacağız.

Şimdi daha da önemli, bir sorun var. Korka korka gelmiş sahradakiler, buraya. Neden, bilir misiniz? Gönlü güçlü olanlar, burada olamayacaksa, gönlü güçlü olanlara, görev taşıyalım diyerek, gerçeği hak edip, dinlemeye gelmişler.

Yazılarımızı okuyup, anlayacak yücelikleri olmamış mı acaba yoksa yazıyı okuyup, hakim olmadıklarından mıdır ki bizi anlamakta zorlanmışlar?.

Kervanın, karanlık, aydınlık, gözetmeden, yol aldığını anlasalardı, her şeyin daha yüce ve daha hakim olan bir kuranla kodlandığını da hak edip anlayacaklardı.

Kibir, ilmin kalemi olsa da kökte güç olmadığından, ruhta kaynak oluşmaz. İşte canlar, kibirli olanlar, bizi dillediler, bizi dillediler ama hak edipte, dilletmediler.

Süper sahraları kodlarken, bunların süzülen sahralara indirilmesini dilediler ve indirdik. Ziya olmaları gerekir. Hasat olmaları gerekir. Kaynak olmaları gerekir. Toprak topluma tohum ektiklerinde, yürekleri kodlanacak ve yüreklerinde gücü anlayacaklar.

Dedim; “Allah; insanlığın kelamıdır”. Ama dediler ki Allah levhi kalemden ötededir. Ve Ben, dedim ki “Allah tahtında kelam mutlak olanda, kutsal tınıdır”...

Ve sordular o tını, kelam halikinde, nedir? Rahman olanın kulluğudur. Sordular, ruh var mı? Dinde, ruhtan öte bütünlükler var ama bunu anlatamadım… Ruhtan öte bütünlük nedir?.. Mutlakıyettir. Mutlakiyeti anlasalardı, kardeşlerini de anlarlardı.

Arza, arş inerken, aşkın kalemini kodlayanlar, hakkı ve hakikiyetini anlayabilselerdi, resimlerinde birlik kulluğumuz olurdu. Ben Allah’ın değerli kulu, insanlığım. Bunun söyleyebiliyorum. Çünkü ben Allah’ın değerli kulu olan insanlık olarak, bu çalışmayı yapmaktayım.

İmparatorluğun görevlisiyim. Neden?...Çünkü bedenim mutlak kuran ve ben imparatorluğun gücüyle buradayım… Yine, ben rahmin kalemiyim. Peki, niye ben, rahime geldim? Keşkeleri olanlara kuran okutmaya geldim. Okudukları kelam olsun, yolları kutsal kuranla kodlansın ve som altın ışıklarıyla murat ettikleri her şeyi hak edip dillesinler.

And olsun ki bu dünya bana asla hata yapmadı. And olsun ki bu dünya beni kontrol etmeye kalkmadı. And dolsun ki bu dünya benim insanlığa verdim kült olarak, kodlayıcı oldu. And olsun ki robotik timlerin tümünü kodlayarak mutlak kurana çektik. And olsun ki sahradaki insan, kendinden öte kelamı kodladı.

Ama toprağa tohum ektiği an o lütfi kapıları koklattı ve büyük kölelik, süreci sonlandı. İnsanlığın yaşama köleliği sonlanıyor, canlanıyor. Arzın gücüdür, çekilen. Ve insanlık, bütüne hizmetçi olacaktı, olacak ama kök gerçeklikteki, o köle kelam, som altın ışıktan ayrıştı.

Biz, bu dünyaya kök gerçekliği çektik. İnsanının kaynak olduğunu, yarını kodladığını mutlak olduğunu dilledik. İnsana, biz cemaatini ve cevherini dillettik. İnsanın toprak olduğunu, kontrol kurduğunda mutlak olduğunu, yolu bulduğunda, kaynak olduğunu, anlattık. Ve geçip gelenlere, kemal tahtı dillettik.

O taht, halik olan ve hasat olanların, sahrasındaki tahttır ki oraya vardığınız zaman, cemaatinizin cevherde olduğunu anlayacaktınız.

Ben, doğanın görevlisiyim, canlar. Burada oluş sebebim toprakta ki o yoğunluğu artırmaktan, toprağı tohumlamaktan muktedir olanları kodlamaktan ve sahrayı toprak toplumda tohumlamaktan, çok daha güçlü bir sahra oluşturmak ve o sahraya, kaynak olmak. Ve oluşan kaynağa kodlayıcılık yapmaktır.

Ve ben, ana kapıyım. Her dinden öte bir din, her değerden öte bir değer ve her sahradan öte bir sahra olacak gücü, devreye aldım.

Vakit tamam. Herkes kelama ve hakka varacak. Vakit tamam. Koku yükselecek. Ben doğanın gücü olan, herkeste olacağım. Vakit tamam.

Dört gerçektir, ilim. Birinde, akıl var. Birinde, lekesizlik var. Birinde, kült var. Birinde, muktediriyet var. Emre iaat edenler var, orada, canlar. Ama emir, aklın emridir, unutmayın… Aklın emrini bilen, aklı hak edendir.

Kemal, tahtın kelamıdır. Akıl mutlak ve yol muktedir. Öz gerçeklikle, bu sesleşmeyi yapmak istedim ve yaptım. “Kaça, dünya kurulur”, dediler? “Kaça yol bulunur”, dediler. Kaç, kaç, ka,ç hep kaçı söylediler. Dillediler.

Dağlarım, bedava çalışılır, bu dünyada… Bedava… “Kimse kimseye yarını kodlarken, ben sana şunu yapacağım, sende bana şu kadar, bedel ödeyeceksin” demek gibi bir sahra kaydı yoktur. Böylesi bir niyet kodlayıcılığı yıkar. Bunu yapan, Bu Mecliste, bulunamaz. Kesindir.

Eğer, biri ben ölüyü diriltirim ama bedeli şudur derse, öşür istediğini söylediğinde öşürü kök, yüreği kök, yolu kök olmayacak, olandır, o. Bunca çaba bundandır, canlar.

Karanlık aydınlanır. Rahmi kapı mutlak kuran olur. Koruyup kodlanan, tohum olur. Esmalar dillenir, BSUİ olur. Barış sessizliği diller, sistem, kök gerçekliği diller ve dünya, dürümler, dürümler, dürümler bütünü, dinler ama ruhun kapısı mutlaka kodlanmış olur.

Büyüğe hizmet, küçüğe hizmetten, ötedir. De ki “büyük hizmeti, ilimden alır”. “Senden değil”, bunu da derler, canlar. Büyüğe hizmet. Yakışır mı büyüğe hizmetçi? Yakışır mı?

Ey canlar, bize hizmetçi yetkin değil, yetersiz değil, kelamsız olanda değil ama insansı olan dedikleri, geçip geldiğinde ona sorarım, keşkelerin var mı diye?... Sorgu, sual ederim.…Ve dorukların toprağındaki o yolu kodlarım ve derim ki “gözün gördüğünde yüreğin hak olduğunda, yolu bulduğunda, sana gel, sen ol”.

Sana gel, sen ol... Ben bana beni dillerkende, sen seni dille. Öz gerçekliği, kodla. Bu yorumları anla ve yolu bul. Bunu anlamayanın, sahrası olmaz. Bunu anlamayanın, yarını olmaz. Bunu anlamayanın, kervanı olmaz. Anlamayan, ruhu kodlamayandır. Onlarca görevli geldi, yüreğime ama yolları yok, yoğunluklarında yok olanlar, bu yolu kodlayacak dürümde olmadıklarından, geri döndüler.

Geri dönüşleri, kelamdan kodlardan çıkışlarıydı. Şimdi torbamda insanlık yok, ilim var. Bunu anlayanlar, kendilerini hak ederler.

Kesin olarak bildirmek isterim ki baştan beri dünyayı kodlama çabalayanların ben ne kazanırım, bu çabadan sorguladıkları hasatta, kelamları kontrol dışı kalır.

Şuanda bunu vermem gerekti, verdim.. Nerede, ne olacak, bunu bilirim. Kökten gökten güç alanların ruhlarında, ne olur bilirim. Korkmayın, öyle çok çalışılır ki kasaları dolar ama yasaları bilmeyen onlar, yaratıcı olamazlar. Bunları anlatmam gerekti.

Hepinizi kucaklıyorum.

https://youtu.be/P976-RLrf4E
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 
  Bugün 83 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol