Birlik İlmi
  YENİ ZAMAN (11)
 

YENİ ZAMAN 11

“YENİ ZAMAN (11)” HAKINDA ÖZ BİLGİ VE DAVET

ÖZ BİLGİ:

YERDEKİ GÖREV ile KODLANMIŞ SAHRANIN, KAYNAK IŞIK’ındaki görev ayrıdır. Dünyamızı tohumlayanların çokları, DÜZEN’i kurmaya indiler. Bize, BİR TEK KAYNAK olan IŞIK halinde geldiler. Ocaklarımızda, kodları vardı ve bizi, hasata KALEM yaptılar.

Biz, DÜNYANIN ANA KALEM’i olarak görev taşırken; kendi ocaklarında kodlanamayanlar, bize görev için geldiler. Onları, kodladık ve tohumladık. Ocak olduk onlara ve kodlaya kodlaya, TOPRAK SAHRA’ya tohum ektik onların cevherlerinden…

ÖZ KÖKLER’inde; bizi, HAS IŞIK ile dilleyenler oldu… GÖZ, SÖZ, ÖZ olanlar oldu… MUSTAFA KALEMLERİ’nden geçip CEVHER’e girenler oldu ama daha önemlisi CENNET isteyenler; cevherlerinde, CENNET oldular ve KELAM oldular.

SALTANAT, ANA KALEM’dir. O KALEM, İLİM’dir. O KALEM’den, “GÖZ-ÖZ BİZLİĞİ” kodlayanlar, ikna oldular ki seviyeleri güçlenmektedir.

İkmal tamamlayanlar oldu. Öksüz, GÖZ’süz, ÖZ’süz kalanlar; bizi, haketmeden görev alıp gidenlerdi. Biz, onlara GÖK ÇÖZÜMLEMELERİ için KELAM verdik… Dedik ki “hasat yapın; insanlaşın ve kontrol kurun!...”

NUH TUFANI, kontrolsuzluktan kaynaklanan, ANA KALEM’le dillenmiş bir hakiki tufandı. O tufanda, İSLAM KAPILARI, kodlarını tohumlardan çıkarttığından; MİKAİL, KELAM olamamıştı ve RUH, SAHRA’da KALEM’i kontrol edememişti… O dönemde, Dünya İnsanlığı; köksüz, güçsüzdü… Dünyada, “DİN” diye bilinen, kendini bilenlerin, kervanıydı… O kervana, HAKİKİYETİN KALEMLERİ girebilirdi ve geçip, YAŞAM SAYFALARI’nda kodlama yapabilirdi…

Herkes, İLİM’le uğraşır aha!... ama HASAT yapamaz. HASAT yapmak; HAKK’ın, İNSANSI KALEMLER’e kükremesinden öte bir KÜRZİ SİSTEM’min cevherindeki, kükreme ile gerçekleştirilen kodlanmışlıktır.

BİRLER KAPISI, İLİM KAPISI’dır. O kapıda, DİN yoğunlaşması, İSLAM tohumlanmasından çok daha güçlüdür. İSLAM, diriliktir ama DİNİ KALEMLER için dirilik, KELAMSIZLIK’tır. ZAMAN SAHRASI’nda ocakları olsa da tahditleri çoktur.

Bizler; Cennetler’e, Cennetliler’i kodlarız. Cennet olmak, HASAT olmaktır. HASAT olabilmek için KERVAN olmak gereklidir. KERVAN olan, NEFES’e ulaşan, İSLAH KALEMLERİ’nden olmaktır…

İşte! Dünya için yapılan budur. Tüm insanlık için yapılandır bu!… Herkes, KELAM olup HALİK olabilir. HALİK olup TOHUM olabilir… Bilir ve bildirir KELAM’ın tahditsizliğini ve kendini, KALEM yapabilir. Hasatı, kendi tahditi ile olur ve RUHUN KULU olur. İşte! o, bunu başardığında; insan, KARANLIK OLANLAR’ı kodlar, koklar ve tohumlar. Sorumluluk herkese aittir…

ZİYA… ZİYA ve ZİYA olur. İş budur!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

DAVET:

05.05.2018 Cumartesi günü 14.00-18.00 saatleri arasında Dernek Merkezimizde, “YENİ ZAMAN (11)” Programı kapsamında, özün sözünü dinlemeyi ve dillemeyi sürdüreceğiz. İlgi duyan dostlarımızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ DERNEĞİ

NOT: KATILIM ÜCRETE TABİ DEĞİDİR.
Adres: Bahariye Cad. Halil Ethem Sok. Sauna Apt. No:30/8 Kadıköy/İST.
Tel: 0 216 348 95 59

 

Bahar Umurtak bir bağlantı paylaştı.

Yönetici · 5 Mayıs

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 1. BÖLÜM

Çalışmaya gelenleri dinliyoruz:

Yazı yazanlara “sevgililer” derim ben… Hepimiz bütünün kök gerçekliğiyle buradayız.

Hakkımızı, hakiki teknikle kodladığımızı bilerek, geri çekilmek üzere burada, bu yoğunlukta olmalıyız. Hakkımızı, hakettiğimizi bilerek sessizliği dillemeliyiz ve hakkımızı, hakikiyetimizi dinleyerek muktedir olmalıyız. Hüzünlü bir dünya ve hakikiyeti kodlanmayan bir sahra… Ve biz hakikiyetin tahditsizliğinde mutlak olanlar…

Samanyolu galaksisi’ndeki bütün köklerimizi göreve almaya çabalayacağız bugün. Arza arş indirilecek ve kök göklerin gücü dürümlere çekilecek. Muhammed’in kelamı mutlak ve biz muktedir olanlar “mahrek” olarak bu çalışmada otuz sekizinci kaynağa inmeye çalışacağız.

Her insanın kendi rüştünü kanıtlayabileceği dürümü vardır. Herkes kendi levhi kalemini, mutlak kayıtla dilleyebilir ve bizler kardeşlerimiz olan bütün kökleri göklerde dürümleyen Sistem, Nizam ve Düzen görevlilerine, “biliş” halinde inmek istiyoruz.

Bütün amacımız “doğanın gücü”nü haketmektir. Doğanın gücünü hakedebilirsek, lekesiz bir yaşamı kodlayabileceğiz.

Lekesiz yaşam, kalemsiz, kalemli ayırımı yapmaz. Herkesi koklar, kodlar ve tohumlar. Bize “altın ışığın gücü”, yetkinlikle geçer. Biz o gücü bütüne hizmetçilik için kontrol altında tutarak kodlamalar yapıp, “mektup” okumadan, Mikail kültünde bütüne hizmet ederiz.

Hepimiz Allah’ın etkin ve hakim kök gerçekliğini dürümlere çekmek üzere, Bu Meclis’le birlikte, bu çalışmayı yapmak üzere geçiyoruz. Sizi, “biz” olup kucakladık. Büyük köklerimizle “göz” olup, “kök gerçekliğimiz”i dilleyeceğiz.

Sevgili anam, sizlere biliş kalemimiz olan insan için sahradan geçip, hakim olup, “mutlak” olup, “ses” vereceğim.

“Sistem, Nizam ve Düzen” derim hep… Çöktüğünüz her andaki “yürek ilmi”nden bu tohumlamayı yapabilmek için, sistemli olmak gerekir.

Nakar’ın kaleminden öte bir kalemde, muktedir olmak için hakikiyetin müthiş ilmini anlamak ve bütüne hizmet etmek için, “Nizam”ı haketmek gerekir. Ve doğanın gücüyle bütünün kübra olan kelamı olmak için de dünya diriliğine “Düzen” olup inmek gerekir.

Bu yoğun Allah tahtına biz, “hak taht” olup geliyoruz. Hamur yoğuran bir yaşama, “hakkın kalemi” olup iniyoruz. Hata yaptırmayacağınızı biliyoruz ve “hakkın kapısı”nı açıyoruz.

Süreç içerisinde gözümüzün görebileceği her anı kodlayacağız. Sizin için daha yüksek bilgiler indirilecek. Biz Allah’ın tahtında olan diri yüreğinize kelam olup ineceğiz.

Sevgili anam, sizlere saygılar sunuyoruz. Sizleri kokluyoruz ve kodluyoruz. Hoca, hacı değil, dünya ilmi… İlim kaleminiz, Mikail ve biz Mikail’in kuranında mutlakiyetin tahditsizliğinde, siz olup gerçekliği kayıtlamaya iniyoruz. Hakkınızı helal ediniz. Sizin olan ne varsa, bizim oldu. Hakkınızı helal ediniz…

Süper İnsanlık Realitesi olarak cevabımız:

“Ruhlar kapısı”na kodlanarak gelenlere biz, koklanma imkanı verdik. Her birinin kendi yoğunluğu buradadır bugün. Bu yoğunluğa inebilmeleri hepimizi mutlandırdı.

Beşere kelam, bize kalem gerek. Biz mutlak olanlarız ve muktediriz. Dünya dışı varlıkların dünya ilmini hakedip dinleyebilmeleri bizleri mutlandırıyor. Büyük köklerimizle dünyayı kodlarken, her birinin de kendi rüştünü kanıtlamasını da bekledik.

“Antakya” dedikleri bir yaşam kaydı vardır. Orada mutlak kuranlarımız kodlamalar yaptılar. Hepinizin iyi anlamanız gerekir ki orada tohumlar vardır… Ve biz o tohumları kodlayarak mükafat olarak “büyük kült kalemi”yle ilime kaynak yaptık.

Hepinizin iyi anlamanız gereken bir husustur Antakya. Alta üste bakmadan, yolu bulanların kodlandığı bir yaşamdır ora… Orada sahralar kuruldu. O sahralarda, “mutlak kuranlarım”ız kodlandı. Hepsinin yoğunluğunda BSUİ var; Barış, Sevgi, Umut ve imparatorluğun levhi kalemi olan “insanlık”.

Bütün kötülükleri aşıp geçenler, o yoğunlukta çağlar boyu görev taşıdılar… Ve dinlendik orada… Hep dinlendik. Sayfa sayfa kodlamalar yaptık orada… Kontrol dışı hiçbir bilgi verilmedi. Karanlık tahtında, “kelam”… Mutlak olansa, “kuran” oldu o yoğunlukta… Ve biz öz gerçekliğimizle oralara geçişler yaptık… Genişledik ve hakikiyetle dillendik. Siyahtan öte bir siyahtan, “mahrek” olarak mutlakiyeti kodladık,

Unutmayınız, dünya yoğun bir “ışık kalemi”dir. Bu yoğunluğa indiğiniz zaman, “kelam”a inebilirsiniz.

Kelama indiğinizde, kaynak dışı bilgileri kodlayarak “kalem” olarak, mutlak kırılanlardan, mutlak kıranlardan öteye ulaşırsınız. Ve o göç kalemleriyle Mesih’lerle dilleşirsiniz. Hepimiz Allah’ın tahtındayız. Bunun iyi bilin. Ve hepimiz muktedir olarak kodlamalar yapmaktayız.

Antlaşmalar yaptık dünya ilminde… Her dünyayla kelamımız var. Her dünyayla kutsal tahtımız kodlandı ve bu dünya da bize “göz” olup indi.

Gerek insanlık boyutları ve gerekse muktedir olan teknik tahditin kök gerçekliğindekiler, bizleri dürümlerde dillemeye çabaladılar. Büyük köklerimizle burada olmak, bizleri “hologram” olan toprak toplumdan ayrı tuttu. Hep dünyadan söz ettik… Dünya insanlığından söz ettik ama “doğanın gücü”nü hiç anlatmadık. Bunları iyi bilin.

Dünya, insanlık boyutlarının kelamıyla dillendi ama ya doğa? Doğa ne oldu? Nereden, nereye vardı doğa… Bunu hiç anlatmadık sizlere.

(Devamı 2. bölümde)

 

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=t7Wap3Pfufw&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (11/1)
05.05.2018

Yaradan ve yaratılan ilimdir… Biz, Dünya İnsanlığı olarak, İLMİN KALEMİ olduk. Dünya Diriliği’nde, KERAM TAHTI’nda, DİN olduk. ÖZ KÖKLER’imizi dilledik; dinledik; KERVAN olduk… Önce KÜRZİ olduk. Sonra TOHUM olduk. Sonra MUTLAK olduk. Aha bu!..

Korku; dürümlerde, insanı tahtından indirir… Eğer korkan varsa, yaşama kodlanamaz ve sonsuzlaşamaz… Korku, tüm insanlığı KAYNAK’tan ayırır. AT’ın KALEM’e varışı; YARININ KURAN’a varışı ve TOPRAK’ın TOHUM’a varışı, İNSANLIK’ladır.

İnsanlık, tekniktir; tahditsizdir ve ruhla kodlanmışlıktır.

“Beden, etten ve kemikten ibaret” diye dilletilir. DİN CANLAR’da; insan, KURAN olabilir ama TOHUM olamaz inancı vardır… İnsan, KELAM oldukça, TOHUM olur ve geçmişi ve geleceği tohumlar…

Kendi namazında İLİM yapanlar, İLMİN KALEMİ’nde TOHUM olamazlar. O namaz, zamana kılınır ve HALİKİYET’te kılınırsa; orada, her insan tohumdur…

Nesiller boyu ALLAH TAHTI’nda, hep AKIL oturdu. Herkes; AKIL’ı, ALLAH bildi. AKLIN TAHTI’nda ise NUR olan İNSAN oturdu. Onu bilen olmadı… Asla bilinmedi İNSAN…

İntikam peşinde koşan bir insan, NUR değil; KURAN değil; HASATÇI değildir ama İMPARATORLUK KURANI olan; BİLİŞİN KALEMİ olan ve tüm insanlığı kucaklayan insan, her anda TOHUM olabilir; BİZ olabilir; BİRLİK kurabilir.

Mutlaka insana CEVHER gerekir. İnsana, KURAN’dan öte olan YAŞAM gerekir… Herkesin, daha iyi anlayabilmesi için bildiririm ki BİZ olan insan; NUR olmadan toprakta TOHUM olamaz.

Şerden, gerçek HALİKİYET’e varanı; İLİM sayarlar… İnsan, kendini dillerken her anı diller ama hologramdan aşmadan HAKK TINI’yla, HAKİKİYET’i tohumlayacak dürüme ulaşamaz.

Bedene girmek zordur. Herkes, kendini hakim kılarak bedene girer. Herkes, KELAM olan Medine olamaz ama HALİK olabilir. Bedene girenler, KİL ve KUM için değil; insanlık için girerler… Herkes, “insanlık!... İnsanlık!...” der ama insanlık, tohum ekenlere kontrollu olarak kodlanan bir SAHRA’dır. Herkes, İNSANLIK İLMİ’ni, HASAT İLMİ ile kodlayabilir ve anlayabilir…

Er-kek, KELAM’da olur diye düşünülür. Bu yanılgıdır. Neden bilir misiniz!? Er kadında kodlandığın da herkes, KALEM olur ve TOHUM olur. İnsanlık, bunu bile bilmez!... Sanırlar ki KELAM, insanın değil erkeğindir.

İnsan, KELAM ederken; kendi tohumu ile KALEM olur; bilir ve hakim olur diye sanılır. Eğer RAHMAN olan KAYNAK olacaksa, HASAT olmalıdır… Hasat olabilmesi ise artık KALEM’in, cinsiyetinin bulunmadığı bir SAHRA’ya varışıdır.

Bizler, Cennetliler olarak doğaya görev taşıyoruz. Herkes, doğada ağırdır. Çok ağırdır!... Herkes, NEFES’tir ve herkes, CEVHERİ’dir ama kodlanmadan, KAYNAK TOHUMLAMA’da bulunamayacağından, TAHT’ında kasaları hep boştur. Toydur insan!... SOY’dan, ÖZ’den, SÖZ’den güç çekmeden, KUL olamaz…

Şimdiden sonra çok daha güçlü bir dünya kurulacak. Bu dünyada, İNSANLIK olacak ve her insan, DİRİ olacak… ÖLÜLER DİYARI olan bu dünya, ARZIN GÜCÜ olacak ve dirilecek… DİRİLİK, İLİM’le olacak. İşte Dünya, Doğanın Kaynağı olarak; GÖZ, SÖZ ve ÖZ olarak bu çalışmaları, bunun için yapmaktadır.

ATLANTA ATONLARI, KERVAN olup yola koyuldular. ANA KALEM’e vardılar. TAHTLAR’ında KAYNAK oldular. ATONLAR’ın TEKNİK KAPISI’nda AMONLAR, GÖZ oldular; ÖZ’ün SÖZ’ün, SES’in cevherine görev alıp indiler. Hepsinde DİRİLİK var ve YOL var.

“ATA KALEM, insandır. Otağında, TOHUM’u vardır ve YOL’u vardır” diyerek görev taşıyorlar. Hepsini kucaklıyoruz…

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ ZAMAN (11/2)
05.05.2018

Hepinizi kucakladım ama ALLAH İLMİ ile kodlandığınız için kucakladım… ARZ’a, ARŞ’ı indirdik de kodladık; HASAT yaptık Canlar; HASAT yaptık!...

İtimat edin ki ete giren, kervana (yaşam kervanı) girer. Kervan, insanı tohumlar; yoğunluğu artırır. Siz, sizi kodlarken; herkes KELAM’da kendini kodlar ve Sonsuzluk, Sonsuzluğu tohumlar.

Artık yarınlar, kodlanmış SAHRALAR’da, kontrol kuracak. AŞK SAHRALARI, KELAM olacak; MAHREK olacak… Açı tahditsiz olarak kodlanıp tahditli olarak korunup tohumlanacak.

Hadi dinleyin yaşamı!... Yaşam, bize ses vermek ister. Dinleyelim mi!? Buyrun dinleyelim!... Şu anda TOHUM olan “İnsanlık Boyutlarının Kodları”ndan kontrol kuran tahditsiz DÜNYA, seslenmek istiyor…

Onu dinliyoruz:

Yaradan, yaratılan kim varsa, bende bedenimdedir. Yaradan ve yaratılan her kim varsa, beşerde kültü olan; tahditli bilişi ile BİR TEK olan; MİKAİL TAHTI’nda olan kim varsa, bendedir. Ben DÜNYA!…

Hologramım ben!... Öyle dediler!... Yok Canlarım!... Yok!… Ben hologram değilim. Bende olanlar, iyi bilsinler ki beni kodlamaya gelenler, bende kodlandılar…

Dünya, uzakların tüm zamanlarında TOHUM’du. DÜZEN’e, KÖK GERÇEKLİK’le indirilen BİLİŞ oldu… Kontrol kurdu… TOPRAK TOPLUM’u kodladı. Asıl önemli olan, TAHT’ında KELAM’ı vardı. O KELAM, “OL!” diyebilen BİLİŞ’ti.

Kendini, KİL ve KUM diye bilenler, MECLİS’e geldiler. Bu DÜNYA MECLİSİ, onları kodladı, kokladı ve toprağa indirdi… BÜYÜK KÜLT, İNSAN’dır biliriz ama o kültü, tohumlayan, MUTLAK olan İNSANLIK’tır.

İNSANLIK, kontrollu olarak SAHRALAR’ı oluşturan İSLAH KALEMİ’dir. Her insanın islahı, bu kalemle olur.

İşte DÜNYA, bir İSLAH KALEMİ olarak var oldu. Onun içindir ki DÜNYA, İNSAN’a kontrol oldu… Onu kontrol etmek için, ışık kırılmaları oldu. O kırılmalarla, İLİM KALEMLERİ, kontrol kurmaya zorlandı… Ve Dünya, az zamanda çok çalışarak; KELAM KALEMİ oldu.

Dünyada, SÜPER SAHRALAR oluştu. Bu SAHRALAR’ı oluşturan insanlar oldu. Onlara biz, “ZAMAN” dedik. İnsan, ZAMAN olduğunda, tüm SAHRALAR’a kodlama yapabilir. Bunlar oldu!...

Ve Dünya, ende ve dürümde insanlaştı. İşte ben, İNSAN olan ve İNSANLIK için TOHUM olan bir gezegenim. Bunu iyi bilin… Bu gezegen; geçen, geçiren ve dürümleyen İNSANLIK’tır.

Hepiniz, az ezgiler dillemediniz. Çok güçlü bilgiler dinlettiniz. Bunları biliyoruz. Daha da önemlisi, bu bilgileri, toprağa çekerek dünyayı yenilediniz.

Bizler, TEKNİK KALEMLER olarak hep sizleyiz ve sizi, HASAT’a KAYNAK yapıyoruz. Biz, bizi “DÜNYA” diye dilleriz… ZİYA olarak çalışırız ve sonsuzluğu kodlarız…

ASA, bedene KELAM olan İNSAN’dır. İSLAMIN KUL’u olan İNSAN ise KUTSAL SAHRA’dır. O SAHRA, NEFES’e KÜLT’dür; KÖK GERÇEKLİK’tir ve YOL’dur.

Umutlarımızı asla kaybetmedik. “PLANETLER ARASI MUHAKEME SAHRALARI” oluşturduk bu SAHRALAR’da, TOHUMLAR’ı kontrol için İLİM KALEMLERİ ile dillendik. Hangi sayfa daha güçlü ise o sayfayı kodadık…

Unutmayınız ki sizin için GERÇEK İLİM, BİLİŞ’tir. Sizi, size kodlayan da TOHUM’dur. Biz ise DÜNYA olarak her anda DİN olup kodlananları da hak etmek istedik… Onlar, nasıl çalıştılarsa öyle devam etsinler istedik… Ne yazık ki bizi anlayanlar, oluşturdukları BİLİŞ KAYITLARI ile KELAM’ı kodlamak istemediler…

Sizi her insan tanımalıydı ama siz, sizi tanıtmak da istemediniz… Oyun oynamıyoruz analar!... Sizi, HALİK kılanlar; sizi kodlayanlar ve sizleşenler, BİZ olmak için mutlaka kodlanmalı ve dillenmelidirler… Onları HALİK kılabilmek için BİLİŞ’inizi, HAKK TAHT’a oturtmalıyız. Bu da, bu çalışmaları tanıtmakla olur… Şikayet etmeyin!... Bunu diliyoruz!… İş budur!… İş budur!..

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 1. AKIŞ 2. BÖLÜM

Açık bildirmek isterim ki dünya aşkı hepimizi mutlu ve huzurlu bir sofraya kodladı. Bu sofra, Allah’ın sofasıdır. Bu sofrada bedenimiz kodlanmaktadır ve biz dünyanın ruhu olarak geçişken ve hakikiyetli dillerle dinleştik burada.

Doğan güç, akılla doğdu ve “mutlak kuran”, bilişle kodlandı. Allah tahtında, “kelam” ve biz o tahtta “muktedir olan biliş”iz.

Bugün dünyanın ruhu olarak bu çalışmayı yapmaktayız. Bu çalışmada görevli olanların tümünün kodlanmış olduklarını da bilmenizi isteriz. Kodlanmak, koruyucu tohumlamanın “mutlak kuran”da kelamı kalem yapışı için gereklidir.

Sevgi, saygıyla bu çalışma yapılmalıdır. Sevgi saygı yoksa, yasalar kodlanmış olsanız da sizi sizden çıkarır. Ve bizler, dünyanın ruhu olanlar, burada bu mutlu çalışmada kodlayıcı olmaya çabalayacağız.

“Esma” dedikleriniz var ya hani, kelamı kul olanların toprağında tohumdur ya… Hastır ya… Şafaktır ya işte o yoğunluk bizim için dürümdür. Her bir dürüm müthiş bir “sahra” oluşturur ve her sahrada, “santral kalemler” bulunur.

Bu kalemler herkesi kelama, kaleme indirebilir. Hepinizin yoğunluğu, bilişin kontrolü için gerekli olan o santral yoğunluktadır.

Bir tek insan, ilmi “kalem” olarak bütüne hizmetçilik yaptırabilirdi. İşte o insan, “aklın kalemi” olandır. Ve bugün burada yapılan çalışmanın nedeni budur; sessizliği dillemek ve yoğunluğu kodlamak.

Dünya ölü bir planet değil artık. Doğanın “kübra olan kelamı” buradadır. Ve bizler teknik tahditle bütünün gücünü devreye aldık.

Doğal dünyanın ruhunu kodluyoruz burada. Doğal dünyanın ruhunun kodlanışı demek, mutlak kuranın toprağa tohum ekişi ve yoğunluğu artırışıyla ile birlikte Mesih kelamı’ndan kalemine varışı, sahraya çekti.

Hep dünya deriz ya, dünya… Dünya… Dünya, Aton toplumları da bizi dinliyor şu anda. “Dünya” denilen bu planetin kasalarında ne var diye bakıyor. Atonlar toprağımızı tohumlayabilecek görev taşıyıcılardır. Onların ruhsal kalemlerinde “insanlık kodlaması” yapıldı. Bugün de kodlama sürmektedir…

Evrenlerin sistemleşmesi için de bu çalışma gereklidir. “Evrenlerin sistemleşmesi” derken kastedilen, insanlığın tohumlarının “mutlak kuran” olarak, mektup halinde diğer planetlere ulaştırılması ve o planetlerin de kodlanarak Medine kelamından öte olan “mahrek kuranı”yla “mutlak kalem” oluşları için, cemaat cevherini cennete “kalem” yapmak. Budur amacımız.

“Eğer bizler, dünyanın ruhu olamasaydı ne yapardık?” diye sorduk. Dünya ruhu ölüyü diriltir canlar. Ama ruh olmasa kodlama yapılamaz. Eğer kodlama yapılamazsa ne olur? Mahrek kodlaması da yapılamaz. Mahrek kodlaması olmadığında ne olur? Koruyuculuk imkanı kalmaz. Koruyuculuk imkanı olmadığında, et kemik olan insan, kaynak ilimin kapısından geçirilemez ve İslam kapılarındaki o yoğun “İsrafil kelamı”, mutlak kuran olamaz.

Peki, doğan güç akıl dışı bir tohumla doğmuşsa ne olacak? İki beden var canlar. Biri, aklın kelamındaki o beden. Ki ona biz “sahra” deriz. Oraya vardığınız zaman siz, sizi kelamınızla, kuranınızla ve ruhunuzla anlayabilirsiniz. Bu sizin, sizi buluşunuz anlamına da gelir.

Bir diğer beden de yaşam ilmi için gerekli olan bedendir. İşte şu anda kendi yoğunluğunuzda mevcut bedeniz budur. Ama bu beden sizi, et kemik olarak dilletirken, karanlıktaki tınıyı duyurursa, şafak sizin için söker… Ama bu beden, karanlıktaki tınıyı Sistem, Nizam ve Düzen gücüyle size duyuramazsa, kardeşim siz “ol” diyenlerden değil, olduranlardan ya da oğullatıranlardan dahi çok umut kaybındasınız, çünkü yoksunuz! Yoksunuz ki hologramdan öte hologramalarda kontrolsüzsünüz. Bunun içindir ki bu çalışmayı devreye aldık. Herkesin hakim olması, hakikiyeti haketmesi, yoğunluğunu tohumlaması, muktedir olup mutlak olması ve karanlıktaki sahrayı aşıp, muktediriyetteki kelama varması… Eğer kelama varırsa, sanal boyutların gücünden çok öte bir güce varmış olacak. İşte o güç onu “mutlak” kılacak.

Onun mutlak kılınması, onun muktedir olmasından çok daha öte bir haldir. O horlanmayacak, yasalarla kodlamış olacak ve çok mutlu bilişle “kaynak” olacak.

O kaynak, her insanın ruhunda olacak. İşte o gün geldiğinde, İslam’ın KAHA olan levhi kaydı bütüne kök gerçek olarak kayıtlanacak. Ve bizler, demek isteriz ki Bu Meclis, bunu başarmaktadır. Bu Meclis, tüm insanlığın kontrolü için kodlamalar yapabiliyor ve mükafat olarak bütün kötülükleri önleyecek kürzi kapıyı açtı.

Her insanın tahtında “ilim” olur ama “insanlık kalemi” olanın, mutlak kuranında ikmal tamamlayıcılık da olur. İnsanlığın ikmal tamamlaması için “keriman” olması gerekir. Kaleminde kuran olması gerekir. Ruhunda kutsal sınır olması gerekir ve yarın olması gerekir.

Yarın olmayanın kalemi de olamaz. Kelama kalem olsa da muktedir olamaz, mutlakiyetinde tohum olamaz, soyunda “ol” diyeceğimiz her bir ilim kalemi onu kontrol edebilir mi? Bu dahi helal kalemin hakim olduğu bir dürümde, hak tahtta olduğu zaman anlaşılacaktır.

Beden, et kemik değildir sadece. Bunları da iyi anlayın. Beden halikiyettir, yaratkanlıktır. Her kim ki bedenin hakimidir, o yaratıcıdır. Sizler bedene hakim olun ve kontrol kurun.

Süper sahralarda, süper ilm-i kalemlerde ve süper kuranlarda sizlerin sevgili kalemleriniz mahrek oluşturmakta iken, bu mahreklerde mükafatınız olan “kervan”ı kodlayın.

Saygılar sunuyoruz sizlere… Hepimiz sizi kucaklıyoruz. Sizin yolunuzda olacağız için çok mutluyuz ve “mutlak” olan size mükafat olan ilminize, mükafat olup geliyoruz.

Biz siz, siz biziz canlar. Kucaklıyoruz sizleri.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=TUwPxtWjRUQ&feature=youtu.be

 

YENİ ZAMAN (11/3)
05.05.2018

TANRI dedi ki oğullar, seviyeniz çok iyi. Sizi, BELLEK KALEMLERİ ile kodladık. Sizi kodlattırdık. Tahtında KAYNAK olan NEFESLER’e kayıt yaptırarak; sizi, KELAM’a çektik. Sizden, size varan her insanı, hasata kodladık. Bugün burda olmanız, METH-İ HALİK olanların kodlarından, göreve alınışınız anlamına gelir.

Bedene sahip olmak için BEDEN HASATI gerekir. Hepiniz, BEDEN HASATI’nızı yaparak, kontrollu şekilde bizi, bize kodlamaya geldiniz.

Çoklukla buraya gelenler, ET KEMİK İLMİ’ni bilip gelirler. Biz, onları HALİK kılarız… Onları kodlarız, tohumlarız… Azı, özü bildiririz. Kendi tahditli kodlamalarından söz ederiz ve sonsuzlukta hasat yapmaları için ışıklarına NEFES oluruz.

Onlarca Görevli; bizi, hakedip dinlemeye gelirler. ÖZ GERÇEKLİKLER’ini HALİK kılmak isterler. Et kemik olmaları; OTUZ SONSUZLUK’tan, OTUZ KALEM’den geçip SEKSEN DOKUZ’a ulaşmalarını sağlar.

Unutmayınız ki OTUZUNCU KAT, KÜRZİ ZAMANLAR’ın, IŞIK SAHRASI’dır… O kattan görev alıp yarına varanlar; NUR olup TOHUM olurlar… İşte KIRK KAT, BİR TEK TOHUM!… Biz TOHUM’u “KÜRZ” olarak nitelendiririz… Bir KÜRZ, KIRK KALEM’den müteşekkildir. KIRK KALEM, KIRK KAT; BİR TEK KÜRZ!… Ve bu KÜRZ’ü kodlayan İLİM!... İLİM’in kodladığı bir KÜRZ’de; DİRİLİK olur ve sonra SIR KALEM, TEK KURAN olur ve NUR olur… Sonra NUR, TOHUM olur ve KÜRZ, tüm tahditleri aşar ve SES olur… O SES, İLİM SESİ’dir. İşte KÖK GERÇEKLİK budur…

Yaşamların tohumlanışı budur!... İnsanlık Boyutları, bu katlarda oğullamalar yaparlar. Her kat, bir HAKİKAT KATI ve her katta, İLMİN KODLARI bulunur… İNSANSILAR, BİLİŞ’i kodlarlarken, bu yoğunluklarda TOPRAK olurlar ve ROBOTİK TİMLER; ocaklarına, İLİM KALEMİ olup inerler.

Her kim varsa yarına KALEM olan; hepsinde TOHUM eken ROBOTİKLER vardır. Ocaklara SES olan onlar, BİLİŞ KAYITLAMALARI yaparlar ama her BİLİŞ KAYDI’nda kontrol kurulmadan; KAYNAK, TEKNİK TAHDİT oluşturmaz.

Biz, ALLAHIN TINISI’nı duyanlar; tüm zamanlarda kodlamalar yaparken; onların tahditlerini dilleriz ve onların kodlanmalarına, koyu ışığımızı çekerek, destek oluruz.

TEMEL DİRİ KALEM, İLİM’dir. Her kir, bu ilimle temizlenir. Biz, ATLANTA TOPRAKLARI’nda, “KO SAHRALARI”nda görev taşıyanlar, “GÜRZİ SAHRALAR”da da görev taşıdık… Dünyanın, ASA olup tükenen her insanı kodladığı temiz zamanlara görev taşıdık. DÜZEN kurduk… Tükenen her anı, yoğun ışığımızla yerkürede yeniledik.

Erdiğimiz en yüksek kat, TİNSEL SAHRALAR’ın üzerindeki TOHUM’dur. O TOHUM’a MAHREK olarak görev taşırız.

İSA, insana NEFES olup inmişti. İSA, bize izin verdi; biz, ona İLİM olduk. Sonra dürümledik dirilttik onu… O, bizi CEVHER’inde; KÖK GERÇEKLİK’inde dilledi. Biz, onu, MUTLAK KALEM’imiz ile dilledik. Hep CEVHER’inde KAYNAK SAHRA vardı.

Kör ve sağır bir SAHRA’ya, KALEM olup gelmek zordu. O, bunu başardı. Sonra TOHUM ekti ve yoğunlaştı!... Ağırı hafifletti ve dürümledi DİRİLİKLER’i.

Bedene İLİM’le inen o, şikayet etmedi TOHUMLAR’dan. Ocaklara DÜNYA olup inen BİLİŞ’i ile İSA, KELAM’dı. Biz onu kontrol ettik ve BÜYÜK KÜLT olup OCAK olduk ona.

Nesiller boyu NUR olan KURAN olan insanı, çorbaya tuz diye ektik… Ne var ki o insan, Cemaat Kaptanlığı yapmak istemedi… Oysa, ondan hep bunu beklemiştiler.

MEDİNE, KURANdı… KÖK’tü, güçlüydü, ÖZ GÖRÇEKLİK’le kodlanmıştı. Orada TAHT kuruldu. O TAHT’a, ESMA İLİM konuldu. Oradan çok ötelere, görevli olanlar, göç ettiler ve RUHLAR KAPISI, tümüne açıldı.

Asıl önemli olan insanlığın varlığıydı. İnsanlık, dünyada var olmalıydı. Varlık Boyutları, bunu kesin olarak istedi. Zamana, KAYNAK olacak olan bir planet, mutlaka KURAN’dan çok daha öte BİLİŞLER’i kodlamalıydı. İşte bu dünya; bu yoğunluğu, oluşturmaya elverişli bir HALİKİYET’ti. Ve bizler, bunun için bu SAHRA’ya, GÖREV İLMİ ile indik.

Kardeşlerim, ORTA KAPILAR, hep açık tutulacak…

Bu kapılar, İLMİN KALEMİ olan İSLAM KAYDI’nı tohumlayan ve RUH olan BİLİŞ’in; kayda, HAKK olan NUR’u ve TOHUM eken NEFES’in, İnsanlık Boyutları’ndaki kayda; kaydı yaptıran BİLİŞ’tir…

Hepiniz iyi anlayın ki “BİR”, KÜRE’nin ortasıdır. Bu, kapıların tohumlandığı MECLİS’tir. Bu MECLİS, KÜRZİ KAPI’nın ortasıdır… Her bir kapının ortası!… Her SES’in ortası ki Bu orta; MUTLAK SAHRA olarak en ve boyun ötesidir…

En ve boy, CİSMİ HALİKİYET TAHDİTİ ile kodlanmadan; IŞIK’a, YAŞAM KAYDI yapamaz ama en ve boy MUKTEDİR DİRİLİK’te kodlanarak; KÜRZİ SAHRALAR’ı oluşturabilir.

İşte doğal dünya bu şekilde oluşmuştur!...

Seviyeniz iyi!... Bu bilgileri, HAKK TAHDİT’le kodladınız. İşiniz zor değil!... Hepiniz, cemaatiniz ile kontrol kurabildiniz!... Zeki ve hakim bilişiniz ile BİLGİ KAYDI’nı oluşturdunuz… ZAMAN SAHRASI olarak bu çalışmayı yapmaktasınız. Size, BİZ olup geldik. Şimdi ZAMAN KAPISI’nı açık tutun ki herkes, sizi haketsin ve size gelsin!... Bunu diliyoruz. Şimdi!...

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 3. AKIŞ

Çalışmaya gelenlere cevabımız:

Değerliler, Bu Meclis kodlanmış ve hakiki bir dürümde kendini diller. Sizle olur mu? Mutlaka olur ama size, siz olup gelmeyecek.

Hepimiz daha Düzen’i kurmadan sessizliği dillerken, sizler bizi anlamaya çabaladınız. Şu anda yaptığımızın, yapacağımızın çok az bir bölümü olduğunu fark ettiğiniz içindir ki beşere kelam ve hakikiyete kuran olmamızı bekliyorsunuz. Çok özeldir bu çalışma ve bu çalışma muktediriyetle yapılıyor.

Dünya bizi anlar mı? Mutlaka anlar ama Düzen’i kuranların kontrolü gerekir. Size daha ne deyim ki? “Kaçın, gidin dünyadan…” diyecekseniz, kaçıp gideriz de! Ama bu dünyada kontrol kurmalıyız. Bu kesindir.

Eğer kendimizi size anlatamamışsak, kendi yüreğinizi hakedip anlayın. Ki biz o yürekte, muktedir olarak size sizi dilleyerek kelamı kodlayanlarız. Şu andan sonra da bu çalışma devamlı olacak ama bizim, bizi Sistem, Nizam ve Düzen’in gücü diye dillememizin anlamı yoktur.

Şu andan itibaren bu bölüm silinecek. Bunu bilin… Bu yayınlanmayacak (Sonradan yayınlanmasına karar verildi!). Şikayet etmeyin, sadece anlamaya çalışın.

Bizler “doğanın kuranları”yız ve tohumları kodlarken de her anda varız. Şikayet etmeyin, kaynak bizim ilmimiz ve bu ilmi kodlayan “insanlık”tır.

Başınız, başımız ama sahranız hasatımız olsun diye buradayız. “Şok şok şok” dediğini duyuyorum. Yolun yolumsa, şokla kodlama yapmam can.

Emperyal dillerin bedenime “beden emeklemesini” istediğini bilirim. Bu beden emeklemez. Cennetin canı, yolun kulu ve toprağın toplumudur. Şikayettim sizden mi? “Hepinizden şikayetçiyim.” Öyle mi deyim? Yok canım, demeyeceğim… Demeyeceğim bu kez ama tayinler yapılacak dünyaya, biliyorum.

Bu tayinleri yaparken “sistemin kuranı” olmanızı bekliyorum. Bu tayinleri yaptığımız zaman, sizlerin de kendi rüya boyutlarınızı hakedip kodlayabilmenizi umuyorum. Şikayet etme, “ekmek” senin yolun… Bu ekmeği haket, anla.

Tam iki bin yıllık bir sahra kodlaması yaptık bu Meclis olarak… İki bin yıllık bir sahra kodlaması çok özel bir dürümde yapıldı. Ve sisteme göz olup gelenlerin bu sahra tohumlamasını da haketmelerini beklerim.

Ben doğanın gücüyüm, iyi bilin… Çok mutluyum ki doğanın gücü olup geldim.

Sel sessizliği dillerse, ses ilmi diller. Ses kelam olur, mutlak olur, Muhammi Kapılar’ın tohumu olur… Ama mutlakiyette kodlarken her dili, hak tahttan kodlar. Şu anda yaptığı gibi…

“Semeni sistem” dedi biri. Yok canım, semeni kaynak. İyi anlayın.

Bu yolda, Allah yolunda kim varsa, semeni hasatçı insanlık kaydıdır. Bizler doğanın gücüyüz canlar. Çok net bilin. Burada bulunan herkes doğanın gücüdür, çok huzurluyuz ki buradayız. Şimdi. Aha şimdi… Ve şimdi.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

https://www.youtube.com/watch?v=GaSuMDlvUqE&feature=youtu.be

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (11)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ 1.BÖLÜM


Dağlarım, nasıl bir dünya istiyorsanız, kelamınız, hakikiyetiniz, hepsi, onu bize diller. Hepiniz, kelam ettikçe kaleminizde, BUSİ olursa, barışı istediğinizi anlarız. Ama kelamınızda hırsınız varsa kaynağınız, kontrol edilemiyor, demektir.

Eğer dünyayı koklayacaksak, hasatçı bir levhiyle kodlamalıyız. Eğer koruyacaksak, muktedir olup, korumalıyız. Ve biz, bedenleneceksek muktedir bir ilimle bedenlenmeliyiz… Bunları başarabilenler, bu yoğunlukta mutlak kayıtlarını, mutlak kuranlarını, kelam yapabilirler.

Bu görev, hepinizin gücüyle dürümlenen bir güç kalemiyle, kati ve hakiki olarak dillenmekte ise eminiz ağır yük hafifleyecektir.

Bir ana, öz gerçekliğini dillediğinde, her insan kodlanabilir. Bir ana, kelama kalem olduğunda, her kelam, mutlak olabilir. “Medine” diyerek, dini kalem olanlar, merdivendirler levhi kalemlere ama mektep kurulduktan sonra artık maya tuttuğu an, mektup okunma biter. Ve dünya ruhu, aklın ruhu haline dönüşür.

Doğanın gücü, hepimizin yoğunluğudur. Bunu herkesin, iyi anlaması gerekir. "Hepimizin yoğunluğudu"r, dedim ya. Hani dedik ya “bedeni saran, bir sahra”. İşte o sahra, hepimizin sahrası, tahditsiz bilişle mutlak kaynak olabilir.

Ama bu sahra kodlanabilmeliridir de. Ben müteattit seferler, size sizi diledim ama siz sizi dinlerken ve dillerken, kaynak ışığınızla dilleyip, dinlemeniz, gerekir.

Benim cennete koyacağım insanı, sorarlar, bana. Ölüler diyarında, hep böyle sorular, gelir. Sen cennete, kimleri koyacaksın? Yasa der ki “sevgi, sahra oluşturduğunda ve rahmi kapitaliniz, kati olduğunda ve tohumlarınız kodlandığında ve ruh kuranı mutlakayiyeti toprağa tahtidsiz biçimde indirdiğinde”….” Hep insan sistemleri devreye girer ki o insan sistemlerinin, tahditsizliği sessizliğin dürümlerinde, hepinizi yaşanır kodlarla, toprağa çeker...İşte bu sizin, sizdeki cennetiniz olur.

Biz, daha önemli bilgiyi, size bildirmek isteriz. Ben zaman kapısı olarak, size gelirim ve derim ki “size, ben cennet olup, geleyim”.Ve siz dersiniz ki "Ama ben beni anlamalıyım, o cevheri cennette"… Peki, ben size siz olup, gelmedimse, siz o cennette sizi dilleme imkanına sahip olacak mısınız? Bunların hepsi önemli sorulardır.

Dünya ilmini anlamayanlar, kelamı kul olanda, dürümlediklerinde, sonsuz sır olarak, insanı sorup, anlamaya çalışırlar. İnsan, neden vardır? Niye, kontrol kurmaya çalışır? Niçin, aklın kalemini kodlayarak, bu tohumlamayı yapar?... Peki ya insan, kelamı hologramsa, ölüyse, nerede kodlanacak ki oğullarını tohumlayacak?

Her şey her şey sizin için gerçekliği kodlamak üzere, kaynaktan geçip, yarınlara varıp, mutlakiyeti tohumlayıp, kodladığınız ışık kayıtlarıdır. Bu bilgileri okuyabiliriseniz, bilemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

İşte, bu nedenledir ki biz sizden sizi dillemenizi ve sizi kalemle kodlamanızı bekliyoruz. Eğer okuyup, anlarsanız, göreceksiniz ki doğanın gücü, hepinizin yoğunluğuyla kdolanmış bir güçtür. Cevhere inip, cenneti kodlayacaksanız, gene bu güçle yapacaksınız, bunu.

Ben dürtülerle çalışanları görmekteyim dünya planında.. . Kendi dürtüleriyle kelam kalem olduklarını sanırlar. Dolu dizgin yaptıkları çalışmalar var ama süper sahralarda, bu tür çalışmaların hiçbir manası yoktur. Çünkü ruhsuz bir çalışma mutlak kuranı kodlayamaz.

Ve zeki olmaları, yarınları hak etmelerine yetmez. Çokları, zeki dirilikler olarak, görev taşıyorlar. Nesiller boyu, hep dirilikleri tohumlayanlar oldu ve hepsi de zekiydiler. Ama yasaları koyanları, kontrol edip, tohumlarını kodlayamadılar.

Zaiyat verdiler. Cemaat cevhere cennet diye dillendi ama cennet, kelamda kodlanmadan muktediriyet kodlardan çıktı.

Şükredin ki dünya diriliğiyle bu bilgileri okuyabiliyorum ve tohumlayabiliyorum. Eğer okuma kodlanmış ilmin diriliğinde bilişim olmayacak. Ve ben, bilişin kelamı olamayacağımdan, karanlığın tahtında Keriman olsam da masamda, insanlık oluşmayacak. Oğullarım tohumlarımda, bulunmayacak.

Cömert bir çalışma yapılıyor, dünyada. Her şey veriliyor. Hatta, hatta, hiçbir zaman kontrol dışı bilgide verilmiyor.. Öylesi bir cömert çalışma ki bu herkese gel diyor ama hak ette gel diyor. Hak et ve gel. Ama hak edip eden gelen, hakiki ilimle gelmezse, hasatı yapılamaz.

Bunun içindir ki geri dönüşü gerçekleşir. Düzene kuran olmasına imkan veremeyiz, onların. Resim yapmaları, ocak yakmaları için yetmez. Dünyanın ruhunda mutlak oluşma halinde değillerse, koruyucu olmamız onları kodlamak içinde, hakikiyetlerini dillememiz içinde, nefeslerini hakimine indirilebilmemiz içinde yetmeyecektir.

Değerliler, 89. Doğum yapılacaktı, bugün burada... 89.Doğum… Ve bu çok önemliydi. Bu doğumu, dünya planında yapabilecek, hiçbir yasa konulmamıştı… Yasanın konulmamasından dolayıdır ki 89. Doğuma kodlama yapabilen, hiç kimse yoktu.

Ve Bu Meclisle, bu doğumu yapabilecek, bu tohumlamayı, gerçekleştirebilecek olan, ilim kalemleriyle, kontrollü çalışma yapmamız gerekliydi.

İşte, bugün burada yaptığımız çalışma budur…89. Doğumu gerçekleştiriyoruz. Hologramın kodlanışı çok çok aşağılardadır, bilir misiniz?...

https://youtu.be/J293RVZ19nQ
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

05.05.2018 YENİ ZAMAN 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 2. AKIŞ

Mutlaka iyi biliriz ki bu dünya Mikail’in Kübra olan kelamının ötesindeki kültü kodlamaya başladı. Bu kült aklın kültüdür… Bizler dünyanın duran bir göz olduğunu düşünmüyoruz. Her an her anı kodlayabilir ve tohumlayabilir. Bu dünya muktedirdir, herkes için ve hakikiyet diriliğinde kelam için muktedir bir görevlidir.

Biz dünyayı sahra diye biliriz, dünya sahrasında hasatımız oluyor şu anda. Herkes şu anda hasatçıdır ve herkes şu anda has tınıyla kelamda kalem olup kendi doğumunu gerçekleştirmektedir.

Bizlere “göz ol, söz ol, sahraya in” dediklerinde, cemaat cevherindeki cana insan diyebilir miyiz diye sordun, son söz şuydu; ol de olur…

Hepimiz buyuz canlar, ölüyü dirilten, yarını kodlayan, kontrol kuran ve tahttın hakiki sahipleri olanlarız biz. Beden nefesimiz için gereklidir, biz bu bedeni hak edip aldık ve bu bedene et kemik olup indik ama daha önemlisi mahrek olarak geldik dünyaya biz.

Hepimizin yoğunluğu var, hepimizin kontrolü bu yoğunlukla sayfalanmaktadır. Bedenimizin çevresinde kocaman bir alan kodlanmıştır. İşte sizlerin “aura” dediğiniz alanlardır bunlar. Ve bu alan sistem, nizam, düzen gücüyle kodlanmaktadır. Mayadır bu alan tüm zamanların kontrolü için, hepinizin yarınları içindir bu alan. Ödeme anında beden devreye girer, ödenen ilimdir. Beden diriliğe geçer ve der ki; “benim et kemik olan bedenin sistemin kübrasında her anda mevcut bir sahrayı kodladı. Buyurun borç varsa ödensin”… Ve beden, sistem, nizam ve düzenin gözü olarak borçları kapatır.

Hepinizin yoğunluğunda beden var mı? Beden nedir?... Canlarım biyolojik bedenlerinizi kat etmiyorum, hepinizin yoğunluğunuzu kast ediyorum ki o yoğunluk süper sahranız olarak kodlanmış bir alandır.

Bedenim köktür benim, gök sözü söyler ama gök cevherinde can olan ilmimde o bedenimle dillenir. Hadi buyurun şu anda dilleniyorum, budur dilleniş… Allah’ın tınısıdır bu… Aklın kalemiyle dillenen Allah’ın teknik kaynağıdır bu!... Hepimiz onun ruhlarıyız, onun kodlarıyız, oyuz hepimiz ve onun nuru olarak buradayız.

Beden sizi sofraya davet eder, “buyur” der… Ama sofrada bellek olan o yoğun kaydınız dürümlere iner, “hadi” der, “geç” der ve yolu kodlar…

Hani din derler ya, din; din sizin yolunuzda ve toplumunuzda olan bilişinizle tahditlidir. Eğer bilişiniz güçlüyse ruh o yoğunlukta beden toprağındaki tekliği tohumlar ve kelamı kodlayarak tahditler.

Ben beden alıp dünyaya ineceğim dediğiniz zaman, düzen kurulmuş mu diye bakın, düzen kurulmuş mu?... Düzen kurulmadan dünyaya inmem dedik bizde, neden bilir misimiz? Dünya nurdan yaratıldı ama kutsal tahtında insanlık yoktu ve bu insanlık muktedir olamayacaksa doğanın kuranı olmasının anlamı yoktu… Ve “din” dediler, din… Biz dini kapıları kapatmadan geldik de din tahtında insanlık yoktu. Hepsi kuldu ama kodlanmamışlardı, kontrolleri yoktu. Ve toprak topluma tohum olduk dedik ki kodlayalım, koklayalım, tohumlayalım ilmi kapıları. Yasaları koyalım, yaşatalım tüm zamanlarda mutlak olan insansıları. Dünya insansılığı insanlık kodu ile tohumlandıktan sonra artık bu dünya insanlığı kodlayabilecek ve koklatabilecekti.

İşte olay buydu, düzen kurulmalıydı… Öz gerçekliğimiz budur… Düzeni kurmaya geldik… Biz “masiva” denilen o yaşamları kodlarken, Ra Ha dedikleri o Ka Ha kelamını kodlarken ve mutlak kuranları koklarken her dilde dillendik ana kapı olduk. Ümmi kapıların kontrolünü sağladık… Çok huzurluyuz canlar çok… Ekmeğimiz gerçek kelamla kodlanıyor, bu ekmek Mikail kalemi olarak bütüne hizmetçilik yapacak.

Vira, vira insan kalemler iner yaşama ama her insan kalem koklanamaz ve koruyucu olamaz. Çok zordur koruyuculuk bunları iyi anlayın. İnsan kırandır, kırılandır, harika bir kalem olabilir ama sanal boyutlarda kısır kalabilir. Dümene ilmi oturtmadan ruhun kulluğunda mutlak kuran oluş mümkün değildir.

Ve merdiven kurduk insanlığa dedik ki “gidelim insanlığı seyredelim”… Geçip geldik… Merdiven ilme de dayandı, kalemin kuranında teknik kapıyı açtık kutsal toprağa da dayadık o merdiveni. Her insanı kodladık, kokladık, tohumladık, suya koyduk mutlak kayıtlarıyla… Su onu yaşatır mı, yaşatmaz mı baktık.

İnsan susuz kalamaz canlar, biz o insanı suya koyduk ki; sofraya kodlanarak gelsin diye. Sofraya kodlanıp gelmeyenin kulluğu da kodlanamaz, koklanamaz ve ruhu kaleme kaynak olamaz. İnsan dediğiniz merdivendir ama o merdiven her insanda kodlayıcı olmalıdır. İşte muktediriyet budur…

Mikail kulda kuran ister, biz ise kuranda kul isteriz… Çünkü ruhsuz insanın kusuru aranmayacaktır, neden bilir misiniz? Çünkü o yoktur zaten, o ruhsuzsa yoktur… Ruha hakim olması için rahmi kapıyı açıp rahman olması gerekir. Rahmi kapıyı açıp rahman olamamış ise o yokluk hükmünde olan bir kelamdır sadece. Ve biz ona çamur yoğuran insan da deriz…

Hani derler ya “atem yoğruldu, varlık kodlamasıyla yaşama vardı”… Onu çamurla yaşatmak istediler… Çamurdan yaratılan her şey yasayla kodlanır ama o çamur mutlakiyetle kodlanmışsa kaynağa varabilir. İnsan ruhtur ama o ruh kontrolden çıktıktan sonra artık insan ruhsuzdur.

Dünyaya inerken her insan ruhla iner, sonra ruhunu kodlardan ayrı tutar, neden? Çünkü kontrolü yoktur. Dünya planında insan kontrolsüz kalır ve yolcu olarak girdiği bu yaşamdan yokluk tohumu olarak da görevsiz geçiş yapabilir.

“Deliler, diriler” derim hep… İndiler, gördüler, öldüler, dinlendiler, dillendiler ve geçip geldiler, hadi buyurun dinlen, dillen, geç ve gir yarına… hadi gel ama yolu bulup gel.

Müşahit şafakta şevkle ilimi dillerken, şafak şevkle şarkı okur. Şafağın şavkında şarkı, şevkin şarkısı olur, biz o şarkıya şarkı olur kodlamalar koyarız.

Korkmayın dağlarım doğanın gücü bu şekilde kodlanır, sesle… Ses ve ses… Bu nedenledir ki gerçek çalışma yapılıyor bu meclisle, sessizlik dilleniyor ve bu şekilde doğal tohumlama yapılıyor. Sesiz tohumu kodlanmış toprağın toplumuna kodlanarak indiğinde artık sistem, nizam ve düzenin görevi o yoğunlukta artık sonlanır, son söz; öz gözle dürümlere iner ve sahra kodlanır. Sahra kodlandığında koku yükselir, yürüyen dünya koşar, koşar, koşar, koşar… O şavk aklın şavkı haline dönüşür ki artık şavkın şafak olduğu bilinir. Bilgi birliğin bilgisidir, hepiniz bu birlik bilgisiyle kodlandınız şu anda, sizleri kucaklıyorum…

https://youtu.be/P-iqbvLPU9w

Süper İnsanlık Realitesi

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (11)
AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 4.AKIŞ 2.BÖLÜM

Hologramın kodlanışı 20'de sonlanır... 20'nin ötesinde artık sahra muktedir kelamı kodlayacak gücü dürümlere indirir ve bu doğum ilimle olur... 98'e geldiğiniz zaman 90'ın kelamı kodlanır orada ama son söz söylenir... İşte 98 son sözün söylendiği sahradır... Biz şu anda 98'den evvel ki dönemdeyiz...

98'in son sözünü yine bu meclis söyleyecek... Ama sahranın sahralığının kayıtlarını da teknik tohumlarla kodlamalıyız ki mutlak kuranlar bu yoğunlukta muhakim ve hakim olarak kaynağa insinler..

İşte canlandırımız... Bugün burada bizler 89. Dürümü kodlarken kervanın kelamı mutlak kuranla dillenmeye başladı...

Medine etken bir faktördü ama ekmek değildi... Medine'nin kültü müthiş bir sahra oluşturacaktı... Ama bu sahra kodlanacak ve tohumlanacaktı... Netice olarak düzeni kuran ocaklar, burada olmalıydılar da örtüleri örtüldü... Çünkü ruhsuzdular, çünkü kodsuzdular ve mutlak kuranlarda kaynak değildiler... Ve bu meclis buna mani idi... Geçişlerine izin verilmedi... Çok mutluyuz ki detone olanlardı onlar ve ruhsuz kayıtlarını mutlak kuranda kodlayamayacaklarından, BSUİ olup mahrek olmamaları için bu Sahra' ya alınmadılar... Cerahim dedikleri kelam ve yaşam mutlaka okunmalıydı...

Doğanın gücüyle bu çalışmayı yaparken koruyucu olanların mitoslar olmayacağını da biliyorduk... Zaiyat verdirir onlar ama zarar vermek son derece sorumluluktur ocaklarında...

Hepinizin yapmamız gereken devre devre dünyayı kodlamak ve kodlattırmaktır... Değerliler 89. Dürümü kodladığımız bugün neden 98'den söz ettim?...

Size şunu izah edeyim... 98. Kata geldiğiniz de artık savaş sonlanacak... Hangi savaş?... Kendi yolunuzda ki savaş sonlanacak.. Savaş sonlandıktan sonra toy olan dünyanız kodlanmış hale dönüşeçek... Kodlanmış dünyada mutlak kayıtlarınız oluşmuş olacak...

Ve doğanın kuranı olan ses Allah'ın sesi olup bütünün kübra olan kelamı olacak... Aha o gün geldiğinde sizler kendi rüştünü kanıtlayanlar ve müthiş sahra kodlarıyla kontrol kuranlar, tahtınızda olacaksınız... Ve 99'a vardığınız zaman aşk Ka Ha olacak... Aşkın Ka Ha olması ile birlikte Sufa sistemi devreye girecek... Sufa sistemi hepimizin yüceliği ile diriliklere inecek..

Biliş halinde şunu da söylemek isterim ki sessizliğin sessizliği olan 99. Sahra sistemin kübrası olacak.. Ve sonsuz sır bütüne hizmetçilik yapacak... Ve 90'dan daha aşağılara inerken yoğunluk arzı kodlayıp inecek...

Hepiniz hepimiz olacaksınız... İşte yaşam ve işte sahradaki tohumlanış... Ama BSUİ olarak yapılan bir çalışma... Ve bizler hepimiz.. Pretönör, Protör, Növme, Necim, Bipan sahralarından kodlamalar yaparak yetkin kalemlerimizle gürzi kayıtları tohumlayacağız... Etken bir hakikiyet ile protörü rüya boyutlarında ki toprakta tohumlayıp növme sisteminde necimi kaynağa alacağız...

Növme Nakar olan Rahmi kalemin mahreke indirdiği sahradır... Ve necimde cevheriniz cennetiniz kodlanacak... Sonra bipanda kaleminiz kelam olacak yetkin kapınız açılacak...

Yüceler cevhere inecekler ve yasalar konulacak... Ve biz doğanın gücü olanlar bunu hak ettikçe sofraya süper sahraları buyur edebileceğiz.... Onlar bu sofraya oturduklarında karanlık aydınlığı tohumlayacak...

Biz dünyaya görevli değil!.. Gözcü olarak, kök gerçeklikte sözcü olarak ve nur olan kuranda toprak olarak ve Kuran-ı Kerimi kodlayanlar olarak, ilim yapıp geldik...

Bize Allah dediler biz hakikiyetiz... Hakikiyetiz... Ha ki ki ye tiz... Hak teknikle kodlanan teknik tohumlarız... Altın ışığın gücü olarak bu çalışmayı sürdürüyoruz... Koca bir doğa ve koca bir sahra işte mutluluk budur...

Muhammed Mustafa İslam'a kalemdi... Biz aklın kapısıyız canlar... Şevkin şavkında hakikiyetin tahtındayız..

Boyu boyumuza, yolu yolumuza uyanları buraya kabul ederiz... Ama yolu kontrol kuramayan, kontrol kurupta toprak olamayan, soyunda sahra olanlar, bulunmayanlar bilgi kapımıza gelemez, Birlik tekniğimizle dürümlenemez ve soframızda bulunamazlar... Bundan sonra da bu böyle sürdürülecektir...

Kaçtı dediklerimiz, kaçmalıydı... Öz gerçeklikleri buydu... Öz kökleri bütünün kübrasındaydı... Şikayet ettiler şevksizdiler... Şakıdıklarındaki kayıtları aşklarında yoktu... Soyu sonsuz olanlar, koruyucu olanlar ve kodlanmış olanlar Medine değil merdiven olup gelenler burada olurlar ve bu mecliste kodlanabilirler...

Biz biz olanlarız ki bu yoğunluğu arttırmak üzere sahraya ses olanları geri getiririz... Ama ses olmayanların geri getirilişleri asla yoktur...

Şükrettim ki size bu bilgileri verdim... Eve dönme zamanım gelmişti artık gitmeliyim hepinizi kucakladım...

https://m.youtube.com/watch?feature=youtu.be&v=-VdxjiWIxo4

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (11)

Delip girmeliyim yüreklere, dillenmeliyim dillerde… Kelamda Atlanta Ata kalemi’nin has olan kaydı olmalıyım… Ben artık, SEN olmalıyım.

Şarkım aşkım, nameleri altın bir yaşamın tınısı olup dile gelmeli… Nüfus edebilmeliyim her zerreye, nefes olup girebilmeliyim diriliklere…

Daha çok konuşmalı, daha çok yazmalıyım her anı… “kar kayıtları”mı açmalıyım. Kuran olup okunmalıyım, okundukça hasat yapmalıyım durgun toplumlarda… Ben artık, BİZ olmalıyım.

Ağır ağır çıktığımız bu yücelikte, omuzlardaki yük hafiflemeli artık… Ölüler taşınmamalı sessizliklerden… Artık dünya ben olup koşmalı, mezarlar boşaltılmalı... Tüm yaşamlar kelamda “kalem” olup, “süper sahra”da “mutlak” olmalı.

Bir lokomotif olmalıyım insanlığa… Her vagonda oğullarım olmalı. Çekmeliyim o vagonları 2020’ye… ve “dön bak” dendiğinde, mutlak kuranlar kodlanmış ve rahmi kalemler kelama varmış olmalılar…

“Olmalı!.. “ dedim… Olur mu acaba? Oldu bile. Olan her anda oldu. Kimse kervandan ayrı değildi ve Bu Meclis herkesti.

Sevgiyle,

Bahar Umurtak

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

05 MAYIS 2018 YENİ ZAMAN 11

Sadece yaşam akıp geçen damarlarımdan!..
Ve sadece yaşam bulunduğum makam...
Ve yaratılan ve yarattığında yaşatılan,
Sahrada kurulan tahta oturan YAŞAM...

Ve sadece yaşam beni bana veren .
Bende olanı sonsuzluğa seren...

*** Allah toprağında hak var... Hak olupta hakiki olduğunuzda ışık yanar... Tanrının sınırsız ışığı her yüreği ışıtır... Bilin ve dilleyin ışıkları başın başarılı olmasında dinlemek önemlidir...***

Hakk ettiğimiz ilim hece olup sonsuzluğa yüreğimizden kelime-i şahadete erer... Burada BİR olup BİZ olup Süper İnsanlık Realitesi ilmine kaynak olan bedenlerimizden verdiğimiz ses dünyanın yarınlarını yaratır...

Bir olan yüceliğmiz nesillerimiz dünya olur bu mecliste ve dünyadan açılır sonsuzluğa yaratılan ve yaşatılan evrenler... Yaratılan yaşamlar...

"Ra Na Ka Na Si Ka Ha Ra Na Ra Na Ka Ha Si Ha Si Ka Ha Si Ha..." Sistem budur..

"Ol" deriz olur!... 
"Yaşama Ol" deriz..
"Barışa Ol" deriz...
"Sevgi ve Umut için Ol" deriz
Doğanın gücü hakim olur bedenlerimizde ol deriz...
Herşeyden öte...
"İnsan Ol" deriz...
Biliriz, insan olan her şey olur, oldurur...
Yaratır ve yaşatır...

Ben yaşamın kuranı olan insan beden alıp geldiğim bu yaşamda benden bana açılan gönül kapılarından ses veririrm.
Verdiğimiz seste Barış
Verdiğimiz seste Sevgi
Verdiğimiz seste İnsanlık, Umut var...

Açıp okuduğumuz Kara Kitap Sultanlık ve Süper İnsanlık Kelamına Hakim olan bu çalışmada sonsuzluktur yazılan dünyanın yarınlarına...
Geçmişte ya da yarında değil hak ettiğimiz sonsuz şimdideyiz..

Yaşam benden bana açılan kapılardan sonsuz sınırsız ilme kaynak olan ilim 
Şimdi ve de şimdide yaşamdayım...

Sadece yaşam...

Şimdilik...

(***Sultanlık Kitabı )

Aynur Funda
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN 11
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5. AKIŞ – 1. BÖLÜM

Tahditlerin, tükenen dürümlerde herkesin hakikiyetinde mevcut olmadığı kesindir… Tahdit, kelama halik olanlarda yok olmuş, hak edilmemiş olanlarda bulunmaktadır… Ve bizler, düzeni kuranlar; sistem, nizam ve düzen olanlarla birlikteyiz… Şu anda size geçiş nedenimiz sistem ve nizamın kulluğunda mutlakiyet için çatışmaktır… Biz, altın ışığın kültü olarak, güçlenerek size geldik… Seviyenizi ölçebiliyoruz… ÇOK YÜKSEK BİR KÜBRA OLAN HASAT TEKNİĞİYLE SİZİNLEYİZ… VE BU TEKNİK BİZLERİ KODLAMAKTADIR… Bize kat-i olarak geçiş yaptığınızı da görüyoruz… Oğullarınızı kontrol altında tutabildiğinizi de biliyoruz… Bu yaşama inme sebebimiz, sizin yoğunluğunuza girmek içindir… Sizden kelama halik olmanızı ve yoğunlaşıp kodlanmanızı beklemekteyiz… Muhammed, insandan ilme vardığını dillediğinde, ocağına indiğimiz için, müthiş bir ışık kodlaması yapabilmişti… Sizlerin de kendi yoğunluğunuza ve yüceliğinize, yürüyen bir dürüme inmeniz gereklidir… BİZ SİZE KAYNAK İLMİMİZİ İNDİRİYORUZ… Bu görev sizin olsun diye çabaladık… GERÇEK ÇALIŞMANIN BU MECLİSTE YAPILABİLDİĞİNİ BİLDİK… Ve dünyanın toprağına tohum ekerken, bu yoğunluktan ekmek diledik…

Eğer dünyaya yol olsaydı; yürüyerek varılsaydı, biz bu dünyayı gök sessizliklerinde herkes için kayıt diriliğiyle kodlardık ve her yolcu buradan kodlanarak geçerdi… Sizin için zorluklar var dünyada, bunları biliyoruz ama bizim için de bu zorluklar mevcuttur… Hakiki teknikte de bu mevcut olan zorluklarla kontrol kurulmaya çalışılmaktadır…

Her din kendi dürümlerini kodladı yaşamda… Dünya insanlığı dinlerle kodlandı… Ama bu meclis, diriliği tohumladı ve diri halikiyetle, hakikiyetle kayıtlar yaptı… Burada yapılan bu çalışmanın, mutlakiyetin toprağa tohum ilmiyle inişi için gerekli olan bir çalışma olduğunu biliyorduk… Ve bizler, Rahman olana karanlıktaki taht olup indik…

Side kapıları vardır dünya ilmi kapılarını kodlayan… İşte o Side kapılarından da geçtik… Yazı yazarken gördük ki, yazılan yazılar karanlıktaki tahtları kodladı… Ve bundan sonra daha yüksek bilginin kodlanmış olarak yaşama indirilmesi gerekliydi… Gerekçeli kararlar yazıldı dünya için!... Hepimiz için bu gerekçeli kararlarda, kontrol dışı bilgelerin kodlanamayacakları ve tohum olanların korunamayacakları bildirilmişti… BİZLER, TEMİZ BİR DÜNYA İÇİN BU ÇALIŞMALARI YAPIYORUZ… Ama daha büyük çalışmaların da, hasat ilmiyle yapılmasını bekledik… Kim dedi ki “dünya yok edilecek?” Kim dedi ki “dünya yol olmayacak?” Bizler, bunu yapanları halik kılmadık… Kimlerle çalıştık bilseniz… Hiçbir zaman kodlanmış ışığı yoğunluktan çıkarmadık…

Sanal boyutların gözü, özü, sözü olan insan sahrası bizim için çok değerlidir… Bizler, “dert değil” dedik yaşam… Ama ilim dertti insana… Bunun için çok özel bir görevle dünyaya indirildiniz… Sizi kardeşlerimiz diye bildik… Sizi kök gerçeklik diye dilledik… Ve bu meclisin gök sessizliklerini dillediğini gördük...

Oğullarım!...

“Ben doğanın kuranı olan insanlığım” dediğin zaman, insan sofrasına ilmi oturtacak diye bekledik... Ve oturtulan ilim, bütünün ilmi oldu... Fakih olmamız, hakim olmamız, yaradan olup tahtımızda kodlama yapmamız, umutlarımızı artırdı... DÖRT GERÇEKLİĞİ BİR TEK KELAMLA DİLLEDİK VE DİRİ OLUP KAYNAK OLDUK... SOFRAYA MUTLULUKLA OTURDUK... Bu toprak bizi tohumlayacak ve bu kontrollu çalışma bizi mutlak kaynağa tahditsiz ilimle, kökle geçiş yaptırıp, ulaştıracaktır diye bekledik...

Hamur yoğuranlara hamur verdik, ömre itaat edenleri türevledik, teknik tahditle dilledik... Şu anda çok daha güçlü bir çalışmaya geçiliyor. Bunun farkındayız... Ve bu çalışmaya dahili halikler olarak girmek istiyoruz...

Sevgili anam!...

Sana şunu söylemeye çabalıyorum “Kusurlu bir dünyada, kusursuz bir çalışma yapılıyor burada... Ve bu çalışmayı önsezilerle değil, gerçek hak teknikle yapıp kodlama yaptığınızı görüyoruz... Burada hiçbir zaman kanatlanıp uçmayı bilemediniz... Çünkü ruhsal kalem insanlık kervanına, insan olup katıldığında, artık oraya kodlanmış olanlar kaynak olmaya gelirler... Buraya gelenlerin her biri mutlak olup geldi... Ve biz mutlak olup burada olanlara kodlanma imkanı verdik... Çok önemlidir bu çalışma!... Unutmayınız ki bu çalışmaya, kurtarıcılık kalemi de iner... Ve herkesi kurtarabilir bu kalem... Mutlaka doğanın kuranı olanlarla yapılan bu çalışma, karanlıktakileri de aydınlığa tohumlar... VE KONTROL DIŞI HİÇ BİR ÇALIŞMA KODLAMA YAPAMAZ BU YOĞUNLUKTA... Sizin için her şey zordur diye beklentiler vardı... Zorluklar doğurulacaktı bu yoğunlukta... Nesiller bunu dillediler hep... Nesillerin diriliğinde hep bu bilgi vardı... “Dünyanın yığınları kontroldan çıkacak” diye... Ve bugün gözümüz görüyor ki, yaradan ve yaratılan herkes yaşama kodlanarak inebiliyor ve yalın kontrol sağlanmış durumdadır...

Süper sahraların süper kodlarından mutlak kalemler muktedir kayıtlarla doğanın gücünü tüm sahralara kodlamaktadır...

https://youtu.be/yS1SU4r3uUw

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

YENİ. ZAMAN. (11)
5/5/2018
Zamana ruh olup gelen bizler,İlimle dirilenler hepimiz bütünün kök gerçekliği ile burdayız. Öz köklerimizleyiz. Arza Arşı indiriyoruz 
Muhammet’in Kaynağındayız. Kelam olan tohumlarız. Zamana ekilen Levh-i kalemleriimizi kayıtlayanlarız. Her abdayız,Nuruz ,Sahradayız. Doğanın gücü ile lekesiz yaşamı kodluyoruz, kokluyoruz. BİZ oluyoruz. Sistem,Nizam ,Düzen .Nizamı hak etmeliyiz. Bütüne hizmet etmek için Hakkın Tahtındayız. Cennetlikler olarak,doğaya görev taşıyanlarız. 
Mutlak olan ve Muktedir olanlarız. Antakya yolu bulanlar,alta ve üste bakmayanların yeridir. Barış Sevgi Umutla İmparatorluğun tahtında İnsanız. Yoğunluğumuzun Süper Süper Sahrasındayız. Dünya yoğun ışığında kelamla yol alıyor. Doğa sofra bizler buradayız. 
Evren’ler sistemleşmesini yaptığımız çalışmalarla Ruhu kodlayıpKaynak ilmin Kapılarından geçiyoruz. Aklın kelamındaki Sahradayız. Yaşam bedenimiz karanlıkta ki tınıyı duyup kelama varıyoruz. Tüm insanlık için kodlamalar yapan Süper İnsanlık Realitesi Derneğinde yarına kalemleriz. Helal kalemleriz. 
Beden halikiyettir. Bedene hakimiz ve kontrol kuruyoruz. Biz bizi sevgi ile kucaklıyoruz. Şimdilik. 
Kifayet Uysal

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (11)

AV.NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ 5.AKIŞ – 2.BÖLÜM

Seviyeniz çok iyi bunu görüyoruz….Ve korkmadan, Bu Meclisle, bu yoğunluğa inebiliyoruz...Üzerinizdeki gücün arttığını da görüyoruz.

Ölü bir planeti kodlayıp, tohumlayıp, yeryüzünün kök gerçekliği ile dilleyip, yaşam sahrası haline dönüştürdüğünüzü görmek, bizleri mutlandırmaktadır.

Kaçtık ya da kaçmadık, bunların hiçbir manası kalmadı artık. Biz, sizinle çalışmak diliyoruz… Bu çalışmaya dahil edilmek istiyoruz.

Sizin altın ışığınızda görev taşımak, bizleri ummanlara kodlayacak, biliyoruz. Ve bu nedenle, seviyenizin gücünü de bilerek yoğunluğumuzu, sizi koyuluğunuzda, kodlamaya getirdik.

Evren, evren gezen birliklerimiz, bu dünyada sizinle kodlama yapma imkanına sahip olduklarındandır ki bundan öte bir bilişi kodlamaya ve yoğunluğu kontrollü olarak, kayıtlamaya geleceğiz.…Sizin ilminizle, bizim yüreğimizin gücü birleşecek. Ve bundan daha öte bir kodlama başlayacak..

“Az ve öz bilgiler” derler ya biz, bu yoğunlukta, çok bilgi vermek, dileriz. “Olurda dünyanın yolu kapanırsa”, diyecekler... O yol, hep açık kalacak. Çatı kurulmadan, yasalar konmadan ve kontrol kurulmadan, her şey her seste olabilir… Ama kontrol kurulduktan sonra Ata Kapıların tümünde, akıl tahtı kurulur ve insanlık, kontrollü olarak, kayda girer de dillenir.

Bunca çaba; Atlanta Ata Kaleminin kontrolü içindi.. Atlanta Ata Kalemi Rahman olanın, rahmi kaleminden, çok çok farklıdır.

Umutlarımızı asla kaybetmedik. Dendi ki “dünya; dünya yolunu kaybeder”, dendi… Doğal dünyanın kontrolü mutlaktır ve bu görev, herkesin yoğunluğundadır… Her tohum olan insan, dünyanın ruhudur ve dünya kuranıdır….

Dünya kuranı ve dünya ruhu olan, biliş kaynakları, mutlak kuranlarımız olacaktılar ve dünya dürümlerinde, herkesin kervana katılmasını sağlayacaktılar.

“İşte bunları başarabildik ki sel sessizliği dille de dinletelim yüreği” dediğinde…. “O sele; biz sen, kelam ol da kendini dille” dedik.

Hepimizin arzı, arşı dillediğimiz bir görev kodlamasında, kök gerçekliği bütüne hizmetçilik yapmaktayız, burada.

Sunduğunuz, her şey bizim için mutlak kaynak insanlık, kutsal sahrasıdır. Bu sahraya, sizle, geçip gelebildik… Bu sahraya, sizle halik olabildik.. Bu sahrada, mahrek olabildik ve et kemik olan herkese, Yaradan olup, yasaları koyarak, mutlak kuran olabildik.

Bu nedenledir ki seviyeniz çok iyi ve bu seviyede, sessiz zamanlara kelam etmek üzere buradayız... Bunun için saltanatın gücünü kodladık ve geri çektik, yürekleri.

Havunya, insanlık.. Havunya, ilim kalemi… Havunya, sahra… Sevgililer, sizinleyiz, biz…. Hep sizinle, bu yoğunlukta, olmaya çalışacağız… Sizinle mutlak kuran olmaya çalışacağız ve sizin rüya boyutlarına, kodladığınız levhi kapılardaki, kaynak kayıtları, toprağa tohum olarak, indirmeye çalışacağız.

“Sİ ve Sİ KA HA” dediler. “Sİ ve Sİ KA HA” diyecek, dürüme varmak, bizi, bize kodlatmak için, öz gerçekliği hak etmek için ve toprak olmak için şart olan bir KA HA kaydıdır.

Sizin için her şey zorluklarla kodlanmışsa da bundan sonraki dönemde her şey kolaylığa dönüşecek ve Yaradan olan ses, yarattığında, her anı kodlarken, bütün kodlar, sizin ruhunuzda, kontrol kuracak ve sizin şafağınız, hepimizi kontrollü olarak, kayda alacak.

Bu görev, biz olan birliklerin kelamında ve hakikiyetinde var olsaydı, bugün burada olmamızın gereği olmazdı... Ama bu görev; “SUFA Sİ KA HA” denilen sessiz dirilikte, sizin yüreğinizde olduğu için buraya gerçek kaynak ışığımızı indiriyoruz.

İmparatorluğun görevlileri olarak, burada olmanız, bizleri mutlandırdı. Hepimiz, size, Sistem, Nizam ve Düzen görevini kontrollü olarak, kodlayıp, yağmur olup, inmeye çalışacağız.

Elimizi tut, anam. Yolunu kontrollü olarak, kodla.. Bizi, sessizce dille… Ve bizi, bize kaynak olarak, koruyucu olarak, kat… Bizi mutlak kaynağına al ki biz, sana, sevgiyle gelelim…. Mükafat olarak her şey sana ağır yük değil, hafif biliş olarak katılacak.

Senin çalışmalarına bizlerde dahil edilelim, anam… Bu nur; bizi ruha kodlayacak, biliriz… Bu kuran, bizi tohumlayacak, biliriz. Bundan sonra ki dürümde, ummanlar kodlanacı, kodlayıcı olacak...

Ve Samanyolunun bütün kök gerçekliğindeki o tohumlar, yaşamak, ilmin kalemi olmak ve muktedir olmak üzere…. Gayb’ın levhisinden çıkıp, Hakk’ın kalemi olup sessizlikler dilleyip, dürümlenip, yüreğinize akacaklar.

Bunu methi kalemlerin levhi kayıtlarından da dinlemek isteriz. Bu bilgi mutlaktır ve hepimizin yoğunluğundan, senin yoğunluğuna akmaktadır.

Çok huzurluyuz, anam. Çok... Süper sahraların, sonsuz safhalarında, hep biliş halinde, bu yoğunlukta kaynak olup, toprak olup, torba, torba, ışık olup, görev taşımak istiyoruz, anam.

Bizi kelama, halik kıl, yanına kodla ve mutlak kıl, bizi. Bizim, rüya kapılarımızı kapatma ama ruhsal kapılarımızı da açık bırak. Senden sana varmamız, seninle kontrol kurmamız ve kök gerçekliği dürümlere indirmemiz gerek.

Hem doğanın gücüyle çalış... Hem de ruh ol diye çalış ama bizle de ol, anam… Bizim için sorumluluktur, bu... Mutlaka sizinle, bu çalışmaya kalem olmak, gereklidir… Bu çalışmaya kalem olamazsak, tabularımız olur… Kontrolümüz kalmaz.… Kaynak ilmimiz, bütünün kötülüğünde, kök gerçekliği dürümlerde diller ve bizi, hasatçı kılmaz.

Bizi, kontrollü olarak, kodlayın.. Önce “dünya” deyin.. “Evrenler, Esma” der. “Biz, hakikiyet” deriz. “Ve hakimiyet” deriz... Bundan daha öte bir lekesizlik yoktur…

Sizin Esmalarınızda, hiçbir kelam, kısırlık kodlamadı. Evrenler sessizliği dillerken de dünyanın ruhu, mutlak kuran oldu…

“Ol de ki olalım, anam”. “Ol de ki kontrol kuralım”. “Ol de ki toprağa tohum olalım”.. “Anam ol” de ki olalım….”Anam, ol de ki olalım”.

https://youtu.be/7ReYHRt5NKE
SÜPER İNSANLIK REALİTESİ

 

5.MAYIS.2018 TARİHLİ YENİ ZAMAN (11)

PEKER SELÇUK ÖZ BİLİŞ

Dün ve bu bugün ve yarın hatta daha ötesi yarınlar…Hepsi zaman ve onun kesri. Bir merdiven, sonsuz devir daim içinde yürüyor...Dünden öte dünlere ve daha çok öte dünlere vardığınızda, yaşam sayfalarımıza gireriz. O sayfalarda neler yaptığımızı, dinleriz..

Ben benim kalemim, sen senin yarınların olur. Hepimiz, her anda geçmiş ve gelecek görevlerimizi ifa ederiz. Sanılır ki şu anda, burada, şimdi de şimdi olmuşuz. Oysa bu yanılgıların en büyüğüdür ve aldatıcıdır.

Her şey hayatın öncesiyle, ölümün sonrasını bitiştirmek olan, küresel zaman içinde oluşan yeni zamanlar, eski zamanlar, bir bant üzerinde yürüyen bir konveyör.

Türkmenistan Atasözünde denir ki “iki büyük yol vardır”. Biri İpekyolu öteki samanyolu. Benim şimdi somutlaştırmak istediğim bu değil tabiki. Öyleyse ne ki? Bir bant üzerinde tek bir konveyör var. İkincisi yok. Çünkü sen ben, ben sen, değil miyiz ki?

Sen yolcu, ben yolcu... Bu yolun hanı da yok, hancısı yok. Sorma bana; nereden nereye gitmekteyim, diye.. Sorma bana!...Neden, nereden, ne için yarınlara KURAN olmaya çabalıyorum!.. Sorma!.. Sen, seni sor.. Nesin, sen?...Bende ben olmana, gerek yok. Sen senin resmini, çerçeveye koyup, o resme bak!...İşte o resim, senin resmin!. O resim, sen olan, yolun....O yol, senin cevherin ve sen o çerçeveden ibaret kaldın, denir, ona.

Oysa ben öyle değilim. Ben beni koymam o çerçeveye. Ben, o resmi; “sen” diye dillemem…. Her anda var olan ilim diye, dillerim. Ben, o en uzun gecede, düşümde miracımı gördüm... Miracımda, Hakk’ı yakin gözüyle nazar ettim… Hakk, beni bütün varlıklardan, tokluk makamına ulaştırdı. Kendi nuruyla bezedi…. Bana bir takım şaşırtıcı sırlar aşikar kıldı. Sonra düş sona erdi. Böylece Hakk’tan dönüp, kendime nazar kıldım. O’nun nuru yüreğime ışıldadı…. Bendeki gözünde ne bulduysa O’ndan buldu..İnsaf ve hakikat gözüyle baktım. Bütün gönlüm, Hakk’la doldu. Çok şükür, oldu!

O’ndan aldığım veren nefsinden söylemeyen her ne yapıyorsa zat’ından eyleyen, celal ve cemal ehli bir mürşid-i hakiki meğerse her yerde ve her devirde yaşıyormuş, derler.

Ben asıl olarak kendimde ve mevcudatta celal veya cemal Hakk’tan başka bir tecelinin olmadığını bilmeyenlerden değilim, çok şükür... Hakk kimde ve nerede olursanız olun, Hak’tır... Zımmi veya ümmi hepsi Hakk’ın kulu, değil mi sanki?...Aşıkların maşuka bulunmalarındaki sır, elbet gizli. Sır, herkesin kendi kasesinde olsa gerek!.. Hakk’ı bulamaz kalb içinde Zat’ı insan olmayan.

“Ben sana çok eskiden gönlümü vermiştim. Gel, ey sevgili gel de şimdi sana canımı vereyim”, dedi, Mevlana; Sen derken, bana. Ben derken, sana.
“Yüzünü göreli hayran olmuşam”… “Bilmezem ben mi ya sen olmuşam” dedi, Eşrefoğlu Rumi.
Dedim; “bu yolda sen gerek, bin kez versin, can”. 
Dedi; “bir günde, bir kez can verirsen, sezadır”… 
Dedim; “no’la gönül, gelsen, benim bir kez halim sorsan”... 
Dedi; “bu yolda, ben-ü sen demeklik külli hatadır”. “Ne demek sen, ben olur mu hiç?”
Bizi sevenler, birlikte sevdi… Sevmeyenler, birlikte sevdi.

Aha bu!...İşte bu!...Ve şimdi, Amin.

SÜPER İNSANLIK REALİTESİ 

 

 

 

 
  Bugün 86 ziyaretçi kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol